Davranışçı kurama göre; Bütün davranışlar öğrenme ürünüdür. Davranışlar gözlenebilen, kaydedilebilen ve ölçülebilen eylem hareket ya da yanıtlardır. Öğrenme uyarıcı ile davranış arasında bir bağ kurularak gelişir ve pekiştirme yoluyla davranış değiştirilir.
Kronolojik olarak tarihteki önemli davranışçı kuramcılar şu şekildedir.
Bu Makaledeki Başlıklar
Edward Lee Thorndike
Davranışçı okulun veya akımın ilk kuramcısıdır. Davranışçı kuram psikoloji tarihinin dördüncü akımı olarak bilinir. S. Freud psikanaliz ile ilgili ilk ve en çarpıcı adımlarını atarken Thorndike da 1898 ilk davranışçı deneyi yapıyordu. Onun ünlü kedi-kafes deneyi alanda büyük yankı uyandır ve başta Pavlov, Skinner, Tolman vs. gibi bir çok davranışçı bilim adamına ilham olmuştur. Psikanaliz ve Davranışçı akım aynı yıllarda yeşermeye başlamışlar denirse pek yanlış olmayacaktır Eğitim psikolojisinin babası olarak bilinen ilk mezun psikologlardan birisidir. Öğrenmenin temelini “Duyusal uyarıcılar ile harekete geçiriciler arasında kurulan bağ oluşturur” önermesini ortaya atmıştır. bunu bağlam kuramı veya bağlaşımcılık teorisi ile açıklamıştır. Bu teori ile eğitimsel psikolojiye bilimsel bir yaklaşım getirmiştir. Thorndike, ayrıca çalışanlarla ilgili testler ve sınavlar geliştirerek, endüstriyel problemlerin çözümüne katkı sağlamıştır Thorndike’nin Öğrenmeye İlişkin Temel Görüşleri: Bağlaşımcılık: onun sadece uyarıcı koşullar ve davranış eğilimleri değil, aynı zamanda uyarıcı ve tepkiyi bir arada tutan şeyin ne olduğudur. Thorndike, uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla bağlandığına inanmaktadır. Deneme ve Yanılma: Thorndike’a göre öğrenmenin en temel formu deneme yanılma öğrenmesidir. İnsan ya da hayvan olsun, öğrenme durumunda olan organizma, belli problemlerle karşılaştığında kendisi amaca götürmeyen başarısız tepkileri eler. Haz ile sonuçlanan, başarıya götüren tepkiler kalıcı hale gelir. O bu duruma seçme ve bağlama adını vermektedir Thorndike, çağrışımı, duygusal uyarıcılar ile harekete geçiriciler arasında kurulan bir bağ ya da bağlaşım olarak görmektedir. Bu nedenle onun kuramı, bağlaşımcılık olarak adlandırılmaktadır Hazırbulunuşluk kanunu: bu yasa organizmanın belirli bir tepki veya davranış için gereken hazırlıklara sahip olup olmadığını ifade eder. Bu yasayı şu maddelerle özetleyebiliriz: • Bir kişi etkinlik göstermeye hazır ise etkinliği yapması da ona mutluluk verir. • Bir kişi etkinliği göstermeye hazır fakat etkinliği yapmasına izin verilmese bu durum bireyde kızgınlık yaratır. • Bir kişi etkinliği yapmaya hazır değil ve etkinliği yapmaya zorlanırsa kızgınlık duyar. Etki kanunu: 1930’dan önce: Eğer uyarıcının yol açtığı tepkinin sonucu haz verici ise uyarıcı ve tepki arasındaki bağ güçlenir, uyarıcının yol açtığı tepkinin sonucu rahatsız edici ise uyarıcı ve tepki arasındaki bağ zayıflar. Diğer bir deyişle, etki pekiştirilirse uyarıcı tepki arasındaki bağ güçlenir. Tepki cezalandırılırsa uyarıcı ve tepki arasındaki bağ zayıflar 1930’dan sonra: Uyarıcıya karşı yapılan tepki haz verici bir sonuç yaratırsa uyarım ve tepki arasındaki bağın gücü artmaktadır. Ancak, tepki tatmin edici bir sonuç yaratmazsa ya da cezalandırılırsa bağın gücüne hiçbir etkisi olmamaktadır. Pekiştirilme ile davranış biçimlendirilebilirken, cezalandırma, istenmeyen davranışı yok etmemektedir. Thorndike’in etki kanunu, yani davranışın, sonuçları tarafından şekillendirildiği ilkesi, Skinner’in edimsel koşullama teorisinin temellerini oluşturmuştur
İvan Petroviç Pavlov
Pavlov, fizyoloji ve psikoloji alanındaki çalışmaları ile psikofizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarını derinden etkilemiş bir bilim adamıdır. Her iki bilim dalının kurucularından sayılır. 1904 yılında fizyoloji ve tıp alanında Nobel Ödülü’nü kazanmıştır. Refleksler üzerine uzun yıllar çalıştı Pavlov’un klasik koşullanma çalışmaları davranışçı akımın en önemli öğrenme kuramı olarak bilinir. Onun ünlü klasik koşullanma deneyi şu şekildeydi; Bilim adamının denek olarak seçtiği köpeğe ilk olarak birkaç kez zil çalınır. Fakat köpek tepki vermez. Sonradan et verilir. Köpeğin salyaları akar. Sonra et ile birlikte zil çalınır. Daha sonra et verilmediği halde zil çalındığında köpeğin ağzının suyunun aktığı görülür. Şartlı ya da şartlandırılmış refleks denen olay da budur. Pavlov, bu davranışın, psikolojik etkinlikle özdeş olan yüksek düzeyde sinir etkinliğinin belirtilerinden biri olduğunu öne sürdü ve psikoloji alanında geçerli tek yaklaşımın deneysel yöntem olduğunu vurguladı Köpeklerle yaptığı çalışmalar sonucunda, temel tepkileri üç şekilde açıkladı: 1. çevreden gelen her uyaran harekete geçirme veya engellemeye sebep oluyordu. 2. harekete geçirme ve engellemeyle ilgili sinirlerle alakalı olan süreçler, beyinde bazı kurallara göre etkileşime giriyordu. 3. sinir sistemlerinde doğuştan bireysel farklılık olduğuydu. Refleks kavramıyla içgüdüyü açıklamış, içgüdülerin karmaşık reflekslerden oluştuğunu savundu. İnsanlardaki gurur, terbiye gibi süreçleri de şartlı reflekslerle açıklamaya çalıştı ancak başaramadı. Deneylerinde, aşırı stres altında kalan deneklerde deneysel nevroz oluştuğu görüldü
KOŞULLAMA İLKELERİ
Bitişiklik: Koşullu ve koşulsuz uyarıcıların art arda verilmesi durumuna “bitişiklik” deniyor Bilgilendiricilik : Klasik koşullamanın meydana gelebilmesi için koşullu uyarıcının, kendisinden sonra koşulsuz uyarıcının geleceğine ilişkin haber verici olmalıdır Pekiştirme: Koşulsuz uyarıcının meydana getirdiği etkidir Sönme: Koşullu uyarıcının artık tek başına koşullu tepkiyi oluşturamamasına sönmedenir Genelleme: Ses ve et yeterince birlikte verilerek ete karşı yapılan tepki (salya) tek başına ses verildiğinde de orijinal sese benzer farklı tonda seslere de aynı tepki gösterilmektedir. Verilen sesler orijinal sese ne kadar benzerse o derece tepki verilir ya da tepki azalır Ayırt etme: Ayırt etmede, genellemenin tersine organizmanın koşullama sürecinde kullanılan koşullu uyarıcıyı diğerlerinden ayırt ederek tepkide bulunma eğilimidir
Burrhus Frederic Skinner
Amerikalı ruhbilimci, yazar, mucit, sosyal reform savunucusu ve şairdir. “Skinner’in kutusu” adıyla bilinen deneyiyle öğrenmede edimsel (vasıtalı, operant) koşullanmanın önemini ortaya koymuş, son dönemdeki en önemli psikologlardan biri olmuştur Davranışçı kurama göre “öğrenme” bireyin davranışındaki gözlemlenebilir bir değişmedir. Uyaran-tepki bağı önemlidir. Skinner’in dil edinim sürecine bakışında da davranışçı kuram etkili olmuştur. Ona göre insan davranışsal koşullar sonucu dili edinir. Diğer dil edinim teorilerinin aksine insanda konuşabilme yetisinin doğuştan var olmadığına inanan Skinner, dil edinim sürecini bir bina yapımına benzetir. Dil öğrenme mekanizmasının yerine olgusal olarak dili kavrama kabiliyetini koyar. Bu bağlamda dil edinim sürecindeki bir çocuğa “Rastlantısal olarak ortaya çıkan davranışın kazandırıldığı edimsel koşullanmanın edilgen öznesi” olarak bakar Ona göre iki tür davranış vardır. Tepkisel Davranışlar; Bir uyarıcı tarafından oluşturulan davranışlardır. Tepkisel davranışlar tüm refleksleri kapsar. Edimsel Davranışlar; Bilinen bir uyarıcı tarafından oluşturulmaz; organizma tarafından ortaya konur. Kendiliğinden ortaya çıkar ve sonuçları tarafından kontrol edilir
Edimsel Koşullama İlkeleri
Pekiştirici uyarıcının izlediği tepkiler tekrarlanma eğilimindedir. Pekiştirici uyarıcılar, edimsel davranışların meydana gelme oranını arttırır. Olumlu pekiştireçler, ortama konulduğunda belirli bir davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcılardır Birincil Olumlu Pekiştireçler, organizmada fizyolojik ihtiyaçların karşılanmasını sağlar ve öğrenmeye bağlı değildir. Klasik koşullanmadaki koşulsuz uyarıcıdır (Yiyecek-içecek, uyku, cinsellik, solunan hava gibi) İkincil Olumlu Pekiştireçler, herhangi bir nötr uyarıcının olumlu birincil pekiştireçlerle ilişkilendirilmesiyle olumlu pekiştireç özelliği kazanan uyarıcılardır Olumsuz pekiştireçler, ortamdan çıkarıldıklarında belirli bir davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcılardır. Birincil Olumsuz Pekiştireçler, organizmaya zarar veren yaşamı tehdit eden uyarıcılardır. İkincil olumsuz pekiştireçler, herhangi bir nötr uyarıcının birincil olumsuz pekiştireçlerle ilişkilendirilmesiyle pekiştireç özelliği kazanan uyarıcılardır Ceza, organizmaya istemediği bir şeyin verilmesi ya da istediği bir şeyin verilmemesidir. Ceza, uygulandığı sürece, yapılmaması istenen davranış baskı altına alınmakta, ancak alışkanlıkları yok etmemektedir. Sönme, edimsel koşullama ortamında pekiştirici uyarıcının kaldırılmasıyla davranış sıklığında bir azalma ve en sonunda edim düzeyine inme görülür, Pekiştirmenin yapılmamasıyla davranış, pekiştirilmeden önceki düzeyine düşer Kendiliğinden geri gelme, sönme olayından sonra, herhangi bir eğitim yapılmamasına ve ortama herhangi bir pekiştirici uyarıcı konmamasına rağmen davranışın kendiliğinden yapılmasına “kendiliğinden geri gelme denir. Ayırt edici uyarıcı, organizmanın hangi uyarıcılarda davranışı göstereceğini öğrenmesidir. Ayırt edici edim, sadece belli bir durumda yani belli bir ayırt edici uyarıcıya yapılan edimsel tepkidir
Edward Chace Tolman
Tolman, akademik alanda ilerlemeyi tercih etmiş deneysel ve kuramsal kimya üzerinde çalışmalar yapmıştır, ilerleyen süreçte William James’in çalışmalarından etkilenen Tolman, Harvard üniversitesinde çalışmalarını sürdürmüştür. Burada Felsefe ve Psikoloji üzerine çalışan Tolman, bu arada Geştalt Psikolojisi ile de ilgilenmiş ve yaz dönemini, bir Gestalt Psikoloğu olan Koffka ile birlikte Almanya ‘da geçirmiştir Davranışçılığı ise insan ya da hayvan davranışlarının amaçlarını, niyetlerini göz önünde bulundurarak açıklamaya çalışmıştır. Tolman, davranışçıların, davranışı çok küçük birimlere bölüp, analiz ederken, bütünü gözden kaçırdıklarını savunmuştur. Bu nedenle Davranışçıların savunduğu gibi küçük davranış birimleri ile değil, bütüncü davranışlarla çalışmak gerektiğini üzerinde durmuştur Davranışları bir bütün olarak ele almayı amaçlayan bu kuram, davranışçılık ile gestalt kuramını birleştirmeye çalışır. Davranışın küçük adımlarla tek tek incelenmesinin bütünü kaçırmaya neden olacağını söyler. Bu kuram yöntem olarak davranışçıdır. Fakat davranış, amaç doğrultusunda bilişsel süreçlerle keşfedilir Tolman’ın bilişsel davranışçılık sisteminin odak noktası; bilinç yerine davranış, içgörü yerine nesnel gözlemdir. Watson’ın birimsel davranışçılığının (molecular behaviorism) tersine bütünsel davranışçılık (molar behaviorism) şeklindedir. ‘’Davranışların bütün içerisinde incelenmesi gerektiği ve tek tek parçalara bölünemeyeceği ’Bütünsel” (molar) terimi ile gündelik yaşamda her gün gözlemlenebilen bir çeşit küresel davranıştan bahseder. Davranışın akla yatkın, mantıklı bir bilimsel araştırma konusu olduğuna inanmış. Sistemini “Amaçlı Davranışçılık” (Purposive Behaviorism) olarak adlandırmış. İnsan ve hayvan davranışı amaca yöneliktir demiş
Ara Değişkenler (Intervening Variables):
Tolman, basit uyaran-tepkiilişkisini tatmin edici bulmamış. Ona göre; psikolojik süreçler, uyaran ve tepki arasındaki ilişkiye müdahale eder ve davranışı ortaya çıkartır. Ara değişken ifadesi; davranışı yönlendiren ve çevresel uyaran ile gözlemlenebilen tepkiler arasında arabuluculuk eden psikolojik süreçleri tanımlamaktadır Ara değişken örnekleri; bilişler, beklentiler , amaçlar, varsayımlar ve isteklerdir
Tolman 6 çeşit öğrenmeden bahseder:
Kateksis:
Belli dürtü durumlarıyla belli nesneleri ilişkilendirme eğiliminin öğrenilmesine işaret etmektedir. Başka bir deyişle açlık, susuzluk gibi belli ihtiyaç (dürtü) durumlarıyla belli nesneleri ilişkilendirme eğilimidir. ihtiyacın ortaya çıkması durumunda organizma bu uyarıcıları arama eğilimine girer. Örneğin, belli bir ülkedeki bireyler açlık dürtüsünü belli yiyeceklerle giderebilirler: Karadeniz bölgesinde yaşayan bir birey, genellikle açlığını hamsi balığı yiyerek giderme eğiliminde olabilir. Bir İtalyan açlığını gidermeyi makarna ile ilişkilendirmiş olabilir. Yani birey içinde bulunduğu sosyo-kültürel değerlere, inançlara bağlı olarak fizyolojik ihtiyaçların belli nesnelerle ilişkilendirerek öğrenir.
Bu duruma “kateksis” denir
a. Olumlu Kateksis: Bireyin içinde bulunduğu sosyo-kültürel değerlere, ihtiyaçlara bağlı olarak belli nesnelere dürtüsel ve tepkisel olarak yaklaşmayı öğrenmesidir. Örneğin, Hristiyanların domuz etini severek yemeleri, Karadeniz bölgesinde hamsinin çok tüketilmesi.
b. Olumsuz Kateksis: Bireyin içinde bulunduğu sosyo-kültürel değerlere, inançlara bağlı olarak belli nesnelerden kaçınmayı öğrenmesidir. Örneğin; Hinduların inek, Müslümanların domuz etini yemekten kaçınmaları.
Eşdeğer İnançlar:
Alt düzeydeki bir amacın zamanla üst düzeydeki bir amaç gibi aynı etkiye sahip olması ve onun yerini tutmasıdır. Birey için ikincil nitelikteki ihtiyaçların birincil ihtiyaçlarla aynı değerde olmasıdır. Yüksek puan almanın saygı görmeye, paranın mutlu olmaya eşdeğer kabul edilmesi gibi. Tolman, bu öğrenme türünün, fizyolojik dürtülerden çok “sosyal dürtülerin” doyurulmasıyla, ilgili olduğunu düşünmektedir. Örneğin, ödev yaparken uykusuz kalmasına rağmen bir öğrencinin ödevi bitirdiğinde aldığı takdir, onun için uykusuzluk dürtüsü kadar önemlidir
Alan Beklentisi:
Alan beklentileri, organizmanın geçmiş yaşantılarından, deneyimlerinden dolayı bir işareti (uyarıcı) gördüğünde bir sonrakinin onu izleyeceğini öğrenmesidir. Organizma, neyin neye götüreceğini öğrenir. Belli bir işaret gördüğünde onu belli bir diğer işaretin izleyeceğini bekler. Organizma bir işareti gördüğünde, bir sonrakinin onu izleyeceğini öğrenir. Örneğin elektrik düğmesine bastığımızda lambanın yanmasını bekleriz. Bu tür öğrenmeye Uyarıcı-Tepki (U- T) bağını öğrenme değil, uyarıcı-uyarıcı (U=U) bağını öğrenme denebilir. Bu tür öğrenmenin meydana gelmesi için tek pekiştirme, beklentinin doğrulanması için yeterlidir
Alan Biliş Yolları:
Bir problem çözme stratejisi ya da yaklaşımıdır. Alan-biliş yolu, bir problem çözme stratejisi olarak belli durumlarda algısal alanı düzenleme eğilimi olarak tanımlanır. Problem çözme stratejisinde önemli olan şey, bir problemi çözmede etkili olan bir stratejinin gelecekte benzer durumlarda da kullanılmasıdır. Etkili alan-biliş yolları ya da problem çözme stratejileri, bu probleme benzer diğer problemlere de transfer edilir. Örneğin bir problemin çözümünde kullandığımız çözüm yolunu benzer bir problemin çözümünde kullanmamızda olduğu gibi
Dürtü Ayırımları:
Bu öğrenme türü, organizmanın kendi dürtü durumunu belirlemesini ve buna uygun tepkide bulunmasını kapsamaktadır. Örneğin; bir T labirentinde hayvana aç olduğunda bir yöne, susuz olduğunda diğer yöne dönme öğretilmiştir. Organizma, kendi dürtü durumunu açıkça belirlemedikçe onunla ilgili biliş haritasını kullanamaz. Organizma ihtiyacını bilmediğinde, amacını belirleyemez ve sonuçta da uygun davranışı gösteremez. Örneğin; sevgiye ihtiyaç duyan birisinin davranışı farklı olacaktır, yiyeceğe ihtiyaç duyan birisinin davranışı farklı olacaktır. Kısaca dürtü ayrımı farklı dürtülerin farklı davranışlara neden olmasıdır. “Yemek bulursan ye, dayak bulursan kaç” bu durumu anlatır
Hareket Biçimleri:
Tolman kuramından esas olarak fikirlerin ilişkilenmesiyle ilgilenmiştir. Bu nedenle hareket biçimini öğrenme, bir eksiği gidermeye dönüktür. Organizma belirli olaylar karşısında nasıl hareket edeceğini öğrenir. Örneğin “cenazeye gidip ağlamalı, düğüne gidip oynamalı” sözü bu durumu anlatır