Aklımı kaçıracak gibi oluyorum; bu cümle, zihnin en derinlerinde yankılanan, insanı çaresizlik ve korkuyla sarmalayan bir feryattır. Bu hissi yaşayan kişi, düşüncelerinin kontrolünü kaybettiğini, gerçeklikle bağının zayıfladığını ve adeta bir uçurumun kenarında yürüdüğünü hisseder. Yalnız değilsiniz. Bu deneyim, modern insanın en yoğun yaşadığı zihinsel sıkışmışlık anlarından biridir ve altında yatan nedenleri anladığımızda, çözüm yollarını bulmak da o kadar mümkün hale gelir. Bu duygu, bir zayıflık işareti değil, aksine, zihninizin ve bedeninizin size “bir şeyler yolunda değil, durup dinlemen gerekiyor” deme şeklidir. Bu yazıda, bu yoğun ve korkutucu hissin ne anlama geldiğini, hangi psikolojik durumların habercisi olabileceğini ve en önemlisi, bu girdaptan çıkmak için neler yapabileceğimizi Psikiyatrist / Psikoterapist Prof. Dr. Ali Keyvan’ın uzman görüşleri ışığında, derinlemesine ve şefkatli bir dille ele alacağız. Amacımız, bu zorlu yolculukta size bir ışık tutmak ve kontrolü yeniden elinize alabileceğiniz yolları göstermektir. Zira aklımı yitiriyorum korkusu, çoğu zaman aklın kendisinden değil, ona yüklenen aşırı yükten kaynaklanır. Bu durumu oluyorum diye kabullenmek yerine, onu anlamak ve yönetmek mümkündür.
Bu Duyguyla Yalnız Değilsiniz: “Aklımı Kaçıracak Gibi Oluyorum” Hissinin Kökenleri
“Aklımı kaçıracak gibi oluyorum” hissi, evrensel bir insanlık deneyimidir. Tarih boyunca insanlar, savaşlar, kıtlıklar, salgınlar ve kişisel trajediler karşısında benzer zihinsel çalkantılar yaşamıştır. Ancak modern çağ, kendine özgü stres faktörleriyle bu duyguyu daha yaygın ve yoğun hale getirmiştir. Sürekli bir “yetişme” telaşı, sosyal medyanın yarattığı bitmek bilmeyen karşılaştırma ve yetersizlik hissi, ekonomik belirsizlikler ve geleceğe dair kaygılar, sinir sistemimizi sürekli bir “savaş ya da kaç” modunda tutar. Beynimizin amigdala adı verilen ve tehditleri algılayan bölümü, gerçek bir fiziksel tehlike ile kronik bir zihinsel stresi ayırt edemez. Bu nedenle, sürekli olarak stres hormonları olan kortizol ve adrenalin salgılar. Bu durum, bedende ve zihinde bir dizi yıpratıcı etkiye yol açar. Kalp çarpıntısı, nefes darlığı, kas gerginliği gibi fiziksel belirtiler, zihinsel olarak da düşünce karmaşası, odaklanma güçlüğü ve hafıza sorunları olarak kendini gösterir. Kişi, bu belirtileri “delirdiğinin” kanıtı olarak yorumlamaya başladığında ise bir kısır döngüye girer. Belirtilerden korkar, korku belirtileri artırır ve bu sarmal, kişiyi kontrolü kaçıracak olduğu inancına daha da yaklaştırır. Aslında yaşanan şey, aklın yitirilmesi değil, sinir sisteminin aşırı yüklenmesidir. Tıpkı bir bilgisayarın çok fazla program açıldığında yavaşlaması ve donması gibi, zihnimiz de taşıyabileceğinden fazla yük altında kaldığında “hata” vermeye başlar. Bu noktada aklımı toparlayamıyorum hissi baskınlaşır. Bu hissin bir diğer kökeni de bastırılmış duygular ve çözülmemiş travmalardır. Geçmişte yaşanan acı verici olaylar, yaslar veya hayal kırıklıkları, eğer sağlıklı bir şekilde işlenmemişse, bilinçaltında birikir ve beklenmedik anlarda bu tür yoğun kaygı patlamalarıyla yüzeye çıkabilir. Kişi, nedenini anlayamadığı bu yoğun duygusal dalgalanmalar karşısında kendini çaresiz hisseder ve zihinsel sağlığından şüphe duymaya başlar. Dolayısıyla, “aklımı kaçıracak gibi oluyorum” demek, aslında bir yardım çağrısıdır. Bu, “Artık taşıyamıyorum, zihinsel ve duygusal olarak tükendim, bir şeylerin değişmesi gerekiyor” demenin en ham ve filtresiz halidir. Bu feryadı duymak ve ciddiye almak, iyileşme yolundaki ilk ve en önemli adımdır.
Psikolojik Bir Mercek Altında: Bu His Hangi Durumların Habercisi Olabilir?
“Aklımı kaçıracak gibi oluyorum” hissi, kendi başına bir tanı olmasa da birçok psikiyatrik bozukluğun en belirgin ve rahatsız edici semptomlarından biri olabilir. Bu duyguyu bir belirti olarak kabul edip altında yatan olası nedenleri anlamak, doğru yardımı arama konusunda kritik bir öneme sahiptir. Psikiyatrist / Psikoterapist Prof. Dr. Ali Keyvan, bu tür şikayetlerle başvuran danışanlarında öncelikle kapsamlı bir değerlendirme yaparak altta yatan nedeni tespit etmenin önemini vurgular. Bu hissin en sık eşlik ettiği durumlardan biri Panik Bozukluk‘tur. Panik atak sırasında kişi, aniden başlayan ve dakikalar içinde zirveye ulaşan yoğun bir korku ve rahatsızlık dönemi yaşar. Kalp çarpıntısı, terleme, titreme, nefes alamama hissi gibi fiziksel belirtilere, “kalp krizi geçiriyorum”, “öleceğim” veya “aklımı kaçırıyorum” gibi felaketleştirici düşünceler eşlik eder. Kişi, bedensel ve zihinsel kontrolünü tamamen yitirdiği hissine kapılır. Bir diğer yaygın durum ise Yaygın Anksiyete Bozukluğu‘dur. Bu durumda kişi, belirli bir nedene bağlı olmaksızın, sürekli ve aşırı bir endişe hali içindedir. Bu bitmeyen kaygı hali, zihni o kadar meşgul eder ve yorar ki, kişi bir süre sonra zihinsel kapasitesinin tükendiğini ve artık düşünemediğini hisseder. Bu da “aklımı kaçıracak gibi oluyorum” şeklinde ifade edilebilir. Depersonalizasyon/Derealizasyon Bozukluğu ise bu hissin en doğrudan yaşandığı durumlardan biridir. Depersonalizasyonda kişi, kendi düşüncelerinden, duygularından veya bedeninden kopmuş, sanki kendini dışarıdan bir film izler gibi hisseder. Derealizasyonda ise çevre yabancı ve gerçek dışı görünür. Bu deneyim o kadar tuhaf ve korkutucudur ki, yaşayan kişi gerçeklikle bağını kaybettiğini ve delirdiğini düşünebilir. Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) de bu hisse yol açabilir. Kişinin zihnine istemsizce giren, rahatsız edici ve tekrarlayıcı düşünceler (obsesyonlar), kişiyi o kadar bunaltabilir ki, bu düşüncelerden kurtulamayacağı ve sonunda aklımı kaçıracağım korkusuna kapılabilir. Özellikle kendine veya başkalarına zarar verme, cinsel veya dini içerikli takıntılı düşünceler, kişide yoğun bir “ben nasıl böyle düşünebilirim, galiba kötü biriyim ve aklımı yitiriyorum” korkusu yaratır. Ağır depresyon dönemlerinde de benzer hisler görülebilir. Kişinin enerji seviyesi o kadar düşer, umutsuzluk o kadar derinleşir ki, düşünceleri yavaşlar, karar verme yetisi bozulur ve zihinsel bir boşluk hisseder. Bu boşluk ve işlevsizlik hissi, “aklımı kaçıracak gibi oluyorum” şeklinde yorumlanabilir. Daha nadir olarak, bu his psikotik bozuklukların (örneğin şizofreninin başlangıç evresi) bir öncüsü de olabilir. Bu nedenle, bu duygunun sıklığı, şiddeti ve yaşama etkileri dikkatle değerlendirilmelidir. Prof. Dr. Ali Keyvan, kendi kendine teşhis koymanın tehlikelerine dikkat çekerek, bu tür yoğun ve rahatsız edici bir deneyim yaşayan herkesin mutlaka bir ruh sağlığı uzmanına başvurması gerektiğini belirtir.
“Aklımı kaçıracak gibi oluyorum”: Zihin ve Bedenin Alarm Zilleri
Bu alt başlığın kendisi, yani “Aklımı kaçıracak gibi oluyorum” cümlesi, aslında bir sonuçtur; bir neden değil. Bu, zihin ve bedenin, artık sürdürülemez olan bir duruma karşı verdiği en güçlü alarmdır. Bu alarmın nasıl çaldığını anlamak, onu susturmanın da anahtarını verir. Zihinsel düzeyde bu alarm, düşünce süreçlerinin kontrolden çıkmasıyla kendini gösterir. Düşünceler yarışır (racing thoughts), bir konudan diğerine alakasız bir şekilde atlar, en kötü senaryolar zihinde defalarca canlanır (ruminasyon ve katastrofize etme). Kişi, bu düşünce selini durduramayacağını hisseder. Sanki zihnin direksiyonunda artık kendisi yoktur. Bu kontrol kaybı hissi, en temel güvenlik duygumuzu sarstığı için dehşet vericidir. Aklımı bir türlü toparlayamama, en basit kararları bile verememe, kelimeleri bulmada zorlanma gibi bilişsel işlevlerdeki aksamalar bu alarmın bir parçasıdır. Kişi, “Daha önce kolayca yaptığım şeyleri neden şimdi yapamıyorum?” diye düşünerek kendi zihinsel yetilerinden şüphe etmeye başlar. Bu, korkuyu daha da besleyen bir başka kanıttır onun için. Bedensel düzeyde ise alarm zilleri çok daha somuttur. Vücut, zihinsel stresi gerçek bir tehdit olarak algıladığı için savaş ya da kaç tepkisini devreye sokar. Kalp, kanı kaslara daha hızlı pompalamak için deli gibi atmaya başlar. Daha fazla oksijen almak için nefes alışverişi hızlanır, ancak bu durum hiperventilasyona ve baş dönmesi, uyuşma, karıncalanma gibi hislere yol açabilir. Kaslar, olası bir tehlikeye karşı gerilir, bu da baş, boyun ve sırt ağrılarına neden olur. Mide ve bağırsak sistemi etkilenir, bulantı veya kramplar yaşanabilir. Göz bebekleri büyür, ışığa hassasiyet artar. Tüm bu bedensel duyumlar, kişi tarafından “yanlış” yorumlandığında panik başlar. “Kalbim çok hızlı atıyor, kesin kriz geçiriyorum”, “Nefes alamıyorum, boğulacağım”, “Başım dönüyor, bayılacağım ve kontrolü kaçıracak bir şey yapacağım”. Bu yorumlar, bedenin alarm sinyallerini bir felaket senaryosuna dönüştürür. İşte “aklımı kaçıracak gibi oluyorum” hissinin zirve yaptığı an budur. Zihin, bedenden gelen tehlike sinyallerini felaket olarak yorumlar; beden ise zihnin bu paniğine daha da şiddetli tepkiler vererek bir kısır döngü yaratır. Bu döngüyü kırmak, bu sinyallerin aslında bir “hata” değil, bir “uyarı” olduğunu anlamakla başlar. Bedeniniz ve zihniniz size zarar vermeye çalışmıyor; tam tersine, sizi korumaya çalışıyor. Sadece, alarm sistemi biraz fazla hassaslaşmış ve yanlış zamanda çalıyor.
Kontrolü Yeniden Ele Almak: Pratik Adımlar ve Profesyonel Destek
“Aklımı kaçıracak gibi oluyorum” hissi ne kadar korkutucu olursa olsun, çaresiz değilsiniz. Kontrolü yeniden ele almak ve bu zihinsel fırtınayı dindirmek mümkündür. Bu süreç, hem kendi kendinize uygulayabileceğiniz pratik adımları hem de profesyonel desteği içerir. İlk olarak, o anın içinde, kriz anında yapabileceklerinize odaklanalım. Bu duruma “topraklanma” (grounding) teknikleri denir ve sizi düşüncelerinizin girdabından çıkarıp şimdiki ana getirmeyi amaçlar. 5-4-3-2-1 Tekniği bunlardan en bilinenidir: Etrafınıza bakın ve gördüğünüz 5 şeyi sayın. Dokunabildiğiniz 4 nesneye dokunun ve dokusunu hissedin. Duyduğunuz 3 sesi fark edin. Koklayabildiğiniz 2 kokuyu alın. Ve son olarak tadabildiğiniz 1 şeyin tadına odaklanın (bir yudum su, bir nane şekeri vb.). Bu egzersiz, duyu organlarınızı kullanarak dikkatinizi zihninizden bedeninize ve dış dünyaya yönlendirir. Bir diğer güçlü teknik ise diyafram nefesidir. Panik anında genellikle hızlı ve kesik nefesler alırız. Yavaş ve derin nefes almak, sinir sistemine “tehlike geçti” sinyali gönderir. Bir elinizi göğsünüze, diğerini karnınıza koyun. Burnunuzdan 4 saniyede derin bir nefes alın ve bu sırada sadece karnınızdaki elin yükseldiğini hissedin. Nefesinizi 2 saniye tutun ve ağzınızdan 6 saniyede yavaşça verin. Bunu birkaç dakika tekrarlamak bile bedensel belirtileri yatıştırmada çok etkilidir. Uzun vadede ise yaşam tarzı değişiklikleri büyük fark yaratır. Düzenli uyku, kafein ve alkol gibi uyarıcılardan kaçınmak, dengeli beslenmek ve düzenli egzersiz yapmak, sinir sisteminin direncini artırır. Farkındalık (Mindfulness) pratikleri, düşüncelerinizi yargılamadan gözlemlemeyi öğreterek onlarla aranıza bir mesafe koymanızı sağlar. Ancak tüm bu adımlar, buzdağının sadece görünen kısmıdır. Altta yatan nedenleri çözmek ve kalıcı bir iyileşme sağlamak için profesyonel destek almak esastır. Psikiyatrist / Psikoterapist Prof. Dr. Ali Keyvan gibi bir uzmana başvurmak, bu süreçteki en önemli adımdır. Bir uzman, öncelikle durumunuzu doğru bir şekilde teşhis eder. Bu hissin bir panik bozukluktan mı, depresyondan mı yoksa başka bir durumdan mı kaynaklandığını anlamak, tedavi planını şekillendirir. Psikoterapi, özellikle de Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bu tür durumlarda oldukça etkilidir. Terapi sürecinde, felaketleştirici düşünce kalıplarınızı tanımayı ve bunları daha gerçekçi ve yapıcı düşüncelerle değiştirmeyi öğrenirsiniz. Sizi korkutan bedensel duyumların aslında zararsız olduğunu deneyimleyerek öğrenir ve onlara karşı duyarsızlaşırsınız. Gerekli görüldüğü durumlarda, terapiye ek olarak ilaç tedavisi de kullanılabilir. İlaçlar, beynin kimyasını dengeleyerek kaygı ve panik semptomlarını kontrol altına alır ve kişinin terapiye daha iyi odaklanabilmesini sağlar. Unutmayın, yardım istemek, kontrolü kaçıracak olmak değil, tam tersine kontrolü geri kazanmak için atılan en cesur adımdır.