Devlet psikiyatrist paralımı sorusu, ruhsal bir zorlukla mücadele eden ve profesyonel destek arayışında olan vatandaşların zihnindeki en temel ve meşru sorulardan biridir. Ekonomik koşulların hayatın her alanında belirleyici olduğu günümüz dünyasında, ruh sağlığı hizmetlerine erişimin maliyeti, pek çok kişi için tedaviyi başlatma veya erteleme kararında kilit bir rol oynamaktadır. Türkiye’de sosyal devlet ilkesi gereği sağlık hizmetleri, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) şemsiyesi altındaki tüm vatandaşlara temel bir hak olarak sunulmaktadır. Bu çerçevede, devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerindeki psikiyatri poliklinikleri, ruh sağlığı hizmetlerine erişimde en temel ve en ulaşılabilir basamağı oluşturur. Ancak “ulaşılabilir” olması, hizmetin tamamen “ücretsiz” olduğu anlamına gelmemektedir. Bu makalede, bir devlet psikiyatristine başvurmanın mali boyutu, bu ücret karşılığında alınan hizmetin kapsamı, sistemin avantajları ve getirdiği zorluklar, uzman ve akademik bir dille, ancak bu hizmete ihtiyaç duyan bireyin endişelerini anlayan insani bir yaklaşımla detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
SGK Kapsamında Psikiyatri Muayenesi ve Maliyeti
Türkiye’de ruh sağlığı hizmetlerinin finansal çerçevesini anlamak için öncelikle Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) sisteminin işleyişini bilmek gerekir. SGK (SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Genel Sağlık Sigortası’nı kapsayan çatı kurum), sigortalı olan tüm vatandaşlara ve bakmakla yükümlü oldukları aile bireylerine kamusal sağlık hizmetlerinden çok düşük bir maliyetle yararlanma imkânı tanır. Devlet hastanelerindeki psikiyatri hizmetleri de bu kapsamdadır. Dolayısıyla, aktif bir sosyal güvencesi olan bir vatandaş için devlet hastanesinde bir psikiyatriste muayene olmak neredeyse ücretsizdir; ancak “neredeyse” kelimesi önemlidir, çünkü sistem sembolik de olsa bir muayene katılım payı alınmasını öngörür. Bu katılım payı, devletin sağlık harcamalarına vatandaşın cüzi bir katkıda bulunması amacıyla alınır ve miktarı her yıl yeniden belirlenir. 2025 yılı itibarıyla bu ücret, genellikle bir paket sigara veya bir fincan kahve parasını geçmeyecek, son derece makul bir seviyededir. Bu ücret, hastaneye başvurulduğunda vezneden ödenebileceği gibi, çalışanların maaşlarından veya emeklilerin aylıklarından daha sonra kesinti yoluyla da tahsil edilebilir.
Bu cüzi katılım payı karşılığında, vatandaşlar bir ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı, yani bir psikiyatrist tarafından psikiyatrik değerlendirme hizmeti alma hakkına sahip olurlar. Bu değerlendirme, hekimin hastanın şikayetlerini dinlediği, ruhsal durum muayenesi yaptığı, bir ön tanı koyduğu ve gerekli görürse bir ilaç tedavisi planladığı standart bir poliklinik muayenesini içerir. Reçete edilen ilaçlar da yine SGK kapsamında olduğu için, eczaneden çok düşük bir ilaç fark ücreti ödenerek temin edilebilir. Bu sistemin en büyük avantajı, ekonomik gücü ne olursa olsun her vatandaşın temel psikiyatrik tanı ve farmakoterapi (ilaçla tedavi) hizmetlerine erişimini garanti altına almasıdır. Özel kliniklerdeki seans ücretlerini karşılamakta zorlanacak milyonlarca insan için devlet hastaneleri, ruh sağlığı sistemine giriş yapabilecekleri tek kapıdır. Bu açıdan bakıldığında, devlet psikiyatrist paralımı sorusunun yanıtı, evet, sembolik bir ücreti vardır, ancak bu ücretin hizmetin erişilebilirliğini engellemeyecek kadar düşük tutulduğu ve sosyal devlet anlayışının bir yansıması olduğudur.
Devlet Psikiyatrist Paralımı
Devlet psikiyatrist paralımı sorusuna daha derinlemesine bir yanıt vermek için, ödenen bu cüzi ücret karşılığında tam olarak hangi hizmetlerin alındığını ve hangi hizmetlerin kapsam dışında kaldığını netleştirmek gerekir. Devlet hastanesinde ödenen muayene katılım payı, temel olarak bir psikiyatrik değerlendirme ve ilaç tedavisi düzenlemesini kapsar. Bu, özellikle ruhsal sıkıntıların biyolojik ve nörokimyasal boyutunun ön planda olduğu durumlarda hayati bir önem taşır. Örneğin, major depresyon, bipolar bozukluk, şizofreni veya panik bozukluk gibi durumlarda, semptomların kontrol altına alınması ve kişinin işlevselliğinin yeniden sağlanması için ilaç tedavisi çoğu zaman vazgeçilmezdir. Devlet hastanesindeki bir psikiyatrist, bu tanıyı koyarak doğru ilacı reçete etme ve belirli aralıklarla ilacın etkinliğini ve yan etkilerini takip etme görevini üstlenir. Bu takip muayeneleri de yine aynı şekilde düşük bir katılım payı ile gerçekleştirilir. Dolayısıyla, sistemin ana odak noktası, farmakolojik müdahalelerle hastalığın alevli dönemlerini yatıştırmak ve durumu stabilize etmektir.
Ancak, madalyonun diğer yüzünde, ruh sağlığı tedavisinin bir diğer önemli bileşeni olan psikoterapi hizmetinin kamuda oldukça sınırlı olması gerçeği yatar. Psikoterapi, yani konuşma terapisi, bireyin sorunlarının kökenlerini anlamasına, düşünce ve davranış kalıplarını değiştirmesine ve daha sağlıklı başa çıkma yöntemleri geliştirmesine yardımcı olan, düzenli seanslar gerektiren bir süreçtir. Bu süreç, her seansın en az 45-50 dakika sürmesini gerektirir. Ne var ki, devlet hastanelerindeki aşırı yoğunluk ve hekim başına düşen hasta sayısının fazlalığı nedeniyle, bir psikiyatristin her hastaya ayırabildiği süre genellikle 10 ila 15 dakika ile sınırlıdır. Bu kısa süre, tanı koymak ve reçete yazmak için yeterli olabilirken, derinlemesine bir psikoterapi süreci yürütmek için kesinlikle yetersizdir. Bu nedenle, devlet hastanesine başvuran bir hastanın düzenli ve yapılandırılmış bir psikoterapi hizmeti alması pek olası değildir. Bazı büyük eğitim ve araştırma hastanelerinde klinik psikolog kadroları bulunsa da, bu psikologların sayısı hasta talebini karşılamaktan çok uzaktır ve bir psikologdan terapi randevusu alabilmek için aylarca beklemek gerekebilir. Özetle, devlet psikiyatrist paralımı sorusunun bir diğer katmanı şudur: Ödenen ücret, ağırlıklı olarak medikal-farmakolojik bir hizmet içindir; kapsamlı bir psikoterapi beklentisi içinde olanlar için kamu sistemi genellikle yetersiz kalmaktadır.
Üniversite Hastaneleri ve Öğretim Üyesi Muayenesi
Devlet hastanelerinin yanı sıra, kamu hizmeti veren bir diğer önemli kurum da üniversite hastaneleridir. Üniversite hastaneleri, hem halka sağlık hizmeti sunar hem de tıp fakültesi öğrencileri ve asistan doktorlar için bir eğitim ve araştırma merkezi olarak görev yaparlar. Bu kurumlar da SGK ile anlaşmalıdır ve standart poliklinik hizmetleri, devlet hastaneleriyle benzer şekilde, cüzi bir muayene katılım payı karşılığında sunulur. Ancak üniversite hastaneleri, vatandaşlara farklı bir seçenek daha sunar: Öğretim Üyesi Muayenesi. Bu seçenek, hastaların standart poliklinik sırası beklemek yerine, alanında uzmanlaşmış, doçent veya profesör unvanına sahip hocalardan doğrudan randevu alarak muayene olmalarına olanak tanır. Bu hizmet, SGK kapsamında olmakla birlikte, standart katılım payından çok daha yüksek, ancak özel muayenehane ücretlerinden daha düşük olan bir “fark ücreti” ödenmesini gerektirir. Bu ücret, üniversite tarafından belirlenir ve yasal düzenlemelere tabidir.
Bu seçenek, özellikle karmaşık veya tanı koyması güç vakalar için, ikinci bir görüş almak isteyenler veya doğrudan alanında en yetkin isimlerden birine muayene olmak isteyenler için değerli bir alternatiftir. Örneğin, belirli bir alanda (anksiyete bozuklukları, duygu durum bozuklukları vb.) yaptığı çalışmalarla tanınan ve alanında duayen kabul edilen Prof. Dr. Ali Keyvan gibi bir öğretim üyesinden, bu fark ücretini ödeyerek randevu almak ve onun klinik deneyiminden faydalanmak mümkündür. Öğretim üyesi muayenesinin potansiyel avantajları arasında, hekimin daha tecrübeli olması ve genellikle standart poliklinik muayenesine göre hastaya biraz daha fazla zaman ayırabilmesi sayılabilir. Bu, özellikle hastalığın detaylı bir şekilde anlaşılması ve tedavi seçeneklerinin daha kapsamlı bir şekilde tartışılması için bir fırsat yaratabilir. Ancak bu, her zaman daha uzun bir seans veya psikoterapi hizmeti alınacağı anlamına gelmez. Yine de, kamu sistemi içinde kalarak daha nitelikli bir hekime ulaşmak isteyenler için üniversite hastanelerindeki öğretim üyesi muayenesi, “devlet psikiyatrist paralımı” sorusuna orta bir yol olarak cevap sunan önemli bir seçenektir. Bu, kamunun temel erişilebilirlik ilkesi ile özel hizmetin niteliği arasında bir köprü görevi görür.
Randevu Bulma Güçlüğü ve Sistemin Zorlukları
Devlet hastanelerinde psikiyatri hizmetlerinin maliyetinin son derece düşük olmasının getirdiği en büyük zorluk, bu hizmetlere olan yoğun talep ve bunun sonucunda ortaya çıkan erişilebilirlik sorunlarıdır. Maliyet avantajı, ne yazık ki, sisteme erişimin kolay olduğu anlamına gelmemektedir. Ruhsal bir sıkıntı yaşayan ve devlet hastanesinden yardım almaya karar veren bir vatandaşın önündeki ilk ve en büyük engel, randevu bulabilmektir. Randevular, T.C. Sağlık Bakanlığı’nın MHRS (Merkezi Hekim Randevu Sistemi) üzerinden, internet sitesi veya ALO 182 çağrı merkezi aracılığıyla alınmaktadır. Ancak, psikiyatri en çok talep gören branşlardan biri olduğu için, sistem açıldığında randevular saniyeler içinde tükenebilmektedir. Özellikle büyük şehirlerde, bir psikiyatri randevusu alabilmek için haftalarca, hatta aylarca sistemin takip edilmesi gerekebilir. Bu durum, acil desteğe ihtiyaç duyan veya kriz anında olan bir birey için ciddi bir sorundur ve tedavinin gecikmesine neden olabilir.
Randevu bulma güçlüğünün yanı sıra, daha önce de belirtildiği gibi, seans sürelerinin kısalığı da sistemin en önemli dezavantajlarından biridir. Bir hekimin günde 40, 50 hatta daha fazla hasta bakmak zorunda kaldığı bir sistemde, her bir hastaya 10-15 dakikadan fazla zaman ayırması fiziksel olarak imkansızdır. Bu kısa süre içinde psikiyatrist, hastanın anlattıklarından yola çıkarak hızla bir değerlendirme yapmak, tanı koymak, ilaç başlamak ve sisteme gerekli kayıtları girmek zorundadır. Bu durum, hasta ile hekim arasında derinlikli bir terapötik ilişkinin kurulmasını zorlaştırır ve görüşmelerin daha mekanik bir hal almasına neden olabilir. Hastalar, dertlerini tam olarak anlatamadıklarını, yeterince dinlenilmediklerini veya akıllarındaki soruları soramadıklarını hissedebilirler. Bu, hekimlerin kişisel yetersizliğinden değil, sistemin kendisinin getirdiği bir kısıtlılıktan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, “devlet psikiyatrist paralımı” sorusunu sorarken, maliyetin sadece parasal olmadığını; aynı zamanda randevu bulmak için harcanan zaman, sabır ve kısa seansların getirdiği sınırlılıklar gibi dolaylı “maliyetlerin” de olduğunu göz önünde bulundurmak, gerçekçi bir beklenti oluşturmak açısından önemlidir.