İstanbul Psikiyatrist, ruhsal sağlığın korunmasıyla ilgilenen bir tıbbi birimdir; bireyin zihinsel, duygusal ve davranışsal bozukluklarını teşhis eder, tedavi sürecinde etkin rol oynar ve hastalığın oluşumunu önlemeye çalışır. Megapol kimliğiyle bilinen İstanbul, milyonlarca insana ev sahipliği yaparken, dinamik ve tempolu yaşam tarzıyla bireylerin ruh sağlığı üzerinde benzersiz baskılar oluşturabilmektedir. Bu karmaşık ve çok katmanlı şehirde, modern yaşamın getirdiği stres faktörleri, kariyer baskıları, sosyal beklentiler ve kişisel zorluklar, ruhsal dengeyi korumayı her zamankinden daha önemli hale getirmektedir. Bu bağlamda, nitelikli ve erişilebilir psikiyatrik destek arayışı, bireylerin daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmeleri için temel bir ihtiyaç olarak öne çıkmaktadır. Bu makale, psikiyatri biliminin temellerinden başlayarak, İstanbul özelinde ruh sağlığı hizmetlerinin kapsamını, modern tedavi yöntemlerini ve doğru uzmana ulaşma sürecini aydınlatmayı amaçlayan kapsamlı bir rehber niteliğindedir. Bu yolculukta, alanının öncü isimlerinden biri olan Prof. Dr. Ali Keyvan‘ın akademik vizyonu ve klinik yaklaşımları üzerinden, ideal bir İstanbul psikiyatrist profilinin ne anlama geldiği derinlemesine incelenecektir. Amacımız, ruhsal sağlık konusunda bilgi arayan her bireye, bilimsel temellere dayanan, güvenilir ve insani bir bakış açısı sunarak, iyileşme yolculuklarında onlara ışık tutmaktır.
Psikiyatrinin Bilimsel Temelleri ve Kapsamı
Psikiyatri, insan beyninin en karmaşık işlevleri olan duygu, düşünce ve davranış alanlarındaki bozulmaları inceleyen, bu bozuklukların tanı, tedavi ve önlenmesiyle ilgilenen bir tıp uzmanlık dalıdır. Halk arasında “akıl hastalığı” veya “ruh hastalığı” olarak adlandırılan durumların bilimsel karşılığı olan psikiyatrik bozukluklar, temelde beyin hastalıkları olarak kabul edilir ve bu hastalıkların biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutları bulunmaktadır. Modern bir İstanbul psikiyatrist uzmanı, hastalarını değerlendirirken bu üç temel bileşeni bir bütün olarak ele alan biyopsikososyal modeli benimser. Bu model, ruhsal sorunların yalnızca beyindeki kimyasal dengesizliklerden ibaret olmadığını; genetik yatkınlıklar (biyolojik), erken dönem yaşam deneyimleri, travmalar, düşünce kalıpları (psikolojik) ve aile, iş, kültür gibi çevresel faktörlerin (sosyal) karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıktığını kabul eder. Bu bütüncül yaklaşım, her bireyin kendine özgü yaşam öyküsünü ve koşullarını tedavi planının merkezine koyar.
Bir psikiyatrist hekimin temel görevleri, hastanın şikayetlerini ve yaşam öyküsünü dikkatle dinlemek, kapsamlı bir ruhsal durum muayenesi yapmak ve bu bilgiler ışığında doğru bir tanı koymaktır. Tanı süreci, semptomları bir etiket olarak yapıştırmak değil, yaşanan zorlukları anlamlandırmak ve en etkili tedavi yolunu belirlemek için bir harita oluşturmaktır. Bu noktada psikiyatristin tıp doktoru kimliği kritik bir rol oynar. Çünkü anksiyete, depresyon veya psikoz gibi belirtiler, bazen tiroid bozuklukları, vitamin eksiklikleri, nörolojik hastalıklar veya kullanılan başka ilaçların yan etkileri gibi altta yatan tıbbi durumlardan kaynaklanabilir. Bir
psikiyatrist, bu olasılıkları ayırt edebilecek, gerekli tıbbi tetkikleri isteyebilecek ve fiziksel sağlık ile ruh sağlığı arasındaki köprüyü kurabilecek tek uzmandır. Bu yetkinlik, psikiyatristi ruh sağlığı ekibinin merkezine yerleştirir ve onu yalnızca semptomları yöneten bir hekim değil, aynı zamanda bütüncül bir “tedavi mimarı” haline getirir. Tedavi planı, bireyin ihtiyaçlarına göre psikofarmakoterapi (ilaç tedavisi), çeşitli psikoterapi ekolleri veya nöromodülasyon gibi ileri teknoloji yöntemlerini içerebilir ve bu plan, hasta ile iş birliği içinde oluşturulur. Türkiye Psikiyatri Derneği’nin de vurguladığı gibi, tüm psikiyatrik uygulamalar bilimsel kanıtlara dayanmak zorundadır ve mesleğin kötüye kullanılmasına karşı hastaların bilinçli olması büyük önem taşır.
Ruh Sağlığı Ekibi: Psikiyatrist, Psikolog ve Diğer Uzmanlar Arasındaki Farklar
Ruh sağlığı alanında destek arayan bireylerin en sık karşılaştığı kafa karışıklıklarından biri, farklı unvanlara sahip profesyonellerin rolleri ve yetkinlikleri arasındaki ayrımdır. Özellikle psikiyatrist ve psikolog kavramları sıklıkla birbirinin yerine kullanılsa da, aralarında eğitim, yetki ve yaklaşımlar açısından temel ve kritik farklar bulunmaktadır. Bu farkları anlamak, doğru uzmandan doğru zamanda yardım almak için atılacak ilk ve en önemli adımdır. Bir İstanbul psikiyatrist arayışında olan bireyin bu ayrımları bilmesi, tedavi sürecinin etkinliği açısından hayati değere sahiptir.
Psikiyatrist, 6 yıllık tıp fakültesi eğitimini tamamladıktan sonra Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı (TUS) kazanarak 4 yıl boyunca psikiyatri alanında uzmanlık eğitimi almış bir tıp doktorudur. Bu kapsamlı eğitim, onlara hem genel tıp bilgisi hem de ruhsal bozuklukların biyolojik temelleri, tanı yöntemleri ve tedavileri konusunda derinlemesine bir yetkinlik kazandırır. Bu nedenle, bir psikiyatrist yasal olarak tanı koyma, ayırıcı tanı yapma (yani, semptomların psikiyatrik mi yoksa başka bir tıbbi durumdan mı kaynaklandığını belirleme), ilaç tedavisi (psikofarmakoterapi) reçete etme ve psikoterapi uygulama yetkisine sahiptir. Onlar, ruh sağlığı sorunlarını tıbbi bir perspektiften değerlendirir ve tedavi planını bu bütüncül bakış açısıyla şekillendirir.
Psikolog ise üniversitelerin fen-edebiyat veya benzeri fakültelerine bağlı 4 yıllık psikoloji bölümünden mezun olan kişidir. Psikologlar, insan davranışı, düşüncesi ve duygularının altında yatan psikolojik süreçler üzerine eğitim alırlar. Ancak tıp eğitimi almadıkları için tanı koyma, tedavi etme veya ilaç yazma yetkileri yoktur.
Klinik psikologlar, psikoloji lisans eğitiminin üzerine klinik psikoloji alanında yüksek lisans veya doktora yaparak uzmanlaşmış profesyonellerdir. Bu ileri eğitim, onlara psikolojik değerlendirme testleri uygulama ve kanıta dayalı psikoterapi yöntemlerini (Bilişsel Davranışçı Terapi, EMDR vb.) uygulama yetkinliği kazandırır. Klinik psikologlar, genellikle bir psikiyatristin yönlendirmesiyle veya bir ruh sağlığı ekibinin parçası olarak çalışarak tedavi sürecinin psikoterapötik boyutunu üstlenirler.
Ruh sağlığı hizmetleri, genellikle multidisipliner bir ekip çalışmasını gerektirir. Bu ekipte psikiyatrist ve klinik psikoloğun yanı sıra başka önemli profesyoneller de yer alır :
- Psikiyatri Hemşiresi: Hemşirelik eğitiminin üzerine psikiyatri alanında uzmanlaşmış, hastaların günlük bakımı, ilaç takibi ve tedaviye uyum süreçlerinde kritik rol oynayan sağlık profesyonelidir.
- Sosyal Hizmet Uzmanı: Hastaların tedavi sürecini etkileyebilecek barınma, maddi sorunlar, aile içi ilişkiler gibi sosyal ve çevresel zorlukların çözümünde destek olur.
- Psikolojik Danışman: Genellikle eğitim kurumlarında veya danışmanlık merkezlerinde bireylerin uyum sorunları, kariyer planlaması ve kişisel gelişim gibi konularda destek sağlayan uzmandır.
Aşağıdaki tablo, bu profesyoneller arasındaki temel farkları özetlemektedir:
Sonuç olarak, ruhsal bir sıkıntı yaşayan bir bireyin ilk başvurması gereken uzman genellikle bir psikiyatrist olmalıdır. Çünkü yalnızca bir psikiyatrist, belirtilerin altında yatan olası tüm tıbbi nedenleri ekarte edebilir, doğru tanıyı koyabilir ve ilaç tedavisi ile psikoterapiyi birleştiren en kapsamlı tedavi planını oluşturabilir.
Psikiyatrik Tanı ve Tedavi Alanları: Kapsamlı Bir Bakış
Psikiyatrik tanı, bir bireyin yaşadığı ruhsal zorlukları anlamak ve bu zorluklara yönelik en etkili yardım yolunu belirlemek için atılan temel bir adımdır. Bu süreç, kişiyi bir kalıba sokmak veya “etiketlemek” anlamına gelmez; aksine, karmaşık ve çoğu zaman bunaltıcı olan semptomlar bütününü, bilimin ışığında tanımlanmış ve anlaşılmış bir çerçeveye oturtarak hem hekime hem de hastaya bir yol haritası sunar. İstanbul gibi büyük bir metropolde yaşayan bireylerin karşılaştığı ruhsal sorunlar yelpazesi oldukça geniştir. Bir İstanbul psikiyatrist uzmanı, bu geniş yelpazedeki durumları doğru bir şekilde teşhis etme ve her bireyin özgün ihtiyaçlarına göre kişiselleştirilmiş tedavi planları oluşturma konusunda derin bir uzmanlığa sahiptir. Bu bölümde, psikiyatrinin en sık ele aldığı temel rahatsızlık grupları incelenecektir.
Duygudurum Bozuklukları: Depresyon ve Bipolar Bozukluk
Duygudurum bozuklukları, bireyin duygusal durumunda kalıcı ve yaşam kalitesini ciddi şekilde bozan dalgalanmalarla karakterize olan bir grup rahatsızlıktır. Bu grubun en bilinen üyeleri depresyon ve bipolar bozukluktur.
Depresyon, gelip geçici bir üzüntü halinden çok daha fazlasıdır; kişinin düşüncelerini, duygularını, davranışlarını ve bedensel sağlığını etkileyen ciddi ve tedavi edilebilir bir tıbbi hastalıktır. Majör depresif bozukluk yaşayan bir kişi, en az iki hafta boyunca süren, daha önce keyif aldığı aktivitelere karşı belirgin bir ilgi veya zevk kaybı (anhedoni) ve çökkün bir ruh hali yaşar. Bu temel belirtilere ek olarak uyku düzeninde bozulmalar (uykusuzluk veya aşırı uyuma), iştah değişiklikleri (kilo kaybı veya alımı), sürekli yorgunluk ve enerji kaybı, değersizlik veya suçluluk hisleri, odaklanmada güçlük ve hatta tekrarlayan ölüm veya intihar düşünceleri eşlik edebilir.
Depresyon, bir irade zayıflığı veya karakter kusuru değil, beyin kimyasındaki ve sinirsel devrelerdeki değişikliklerle ilişkili, etkili psikofarmakoterapi ve psikoterapi yöntemleriyle yönetilebilen bir durumdur.
Bipolar bozukluk (eski adıyla manik-depresif hastalık), kişinin duygudurumunda, enerji seviyesinde ve işlevselliğinde aşırı uçlarda dalgalanmaların yaşandığı kronik bir rahatsızlıktır. Bu hastalık, en az bir manik veya hipomanik dönemin yaşandığı depresif epizotlarla seyreder. Mani dönemi, aşırı coşkulu veya sinirli bir ruh hali, artmış enerji, azalmış uyku ihtiyacı, hızlı ve basınçlı konuşma, düşünce uçuşmaları, abartılı bir özgüven ve kötü sonuçlar doğurabilecek (aşırı para harcama, riskli cinsel davranışlar gibi) fevri davranışlarla karakterizedir. Hipomani, maninin daha hafif bir formudur ve genellikle işlevsellikte belirgin bir bozulmaya yol açmaz. Bu taşkınlık dönemlerini, majör depresyon dönemleri takip eder. Bipolar bozukluğun doğru teşhisi, özellikle depresif dönemde başvurulduğunda zor olabilir. Bu nedenle, duygudurum düzenleyici ilaçlarla tedaviyi planlayacak olan deneyimli bir psikiyatrist tarafından yapılacak dikkatli bir değerlendirme hayati önem taşır.
Anksiyete Spektrumu: Panik Bozukluk, OKB, Sosyal Fobi ve Yaygın Anksiyete
Anksiyete, gelecekteki bir tehdide karşı normal ve hatta faydalı bir tepki olsa da, aşırı, kontrol edilemez ve kişinin günlük yaşamını engelleyecek düzeye ulaştığında bir bozukluk halini alır. Anksiyete bozuklukları, toplumda en sık görülen psikiyatrik rahatsızlıklar arasındadır.
Panik bozukluk, beklenmedik anlarda ortaya çıkan, yoğun korku ve rahatsızlık hissinin eşlik ettiği tekrarlayan panik atak nöbetleri ile karakterizedir. Bir panik atak sırasında kişi, kalp çarpıntısı, nefes darlığı, göğüs ağrısı, baş dönmesi, terleme, titreme ve “çıldıracağı”, “kontrolünü kaybedeceği” veya “öleceği” gibi yoğun korkular yaşar. Panik bozuklukta temel sorun, bu atakların kendisinden çok, kişinin sürekli olarak “yeni bir atak geçirme” korkusu (beklenti anksiyetesi) yaşaması ve atakları tetikleyebileceğini düşündüğü yer veya durumlardan (kalabalık yerler, toplu taşıma vb.) kaçınmaya başlamasıdır.
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), kişinin zihnine girmesine engel olamadığı, tekrarlayıcı ve rahatsız edici düşünceler, dürtüler veya imgeler (obsesyonlar) ve bu düşüncelerin yarattığı sıkıntıyı azaltmak için yapmak zorunda hissettiği tekrarlayıcı davranışlar veya zihinsel eylemlerden (kompulsiyonlar) oluşur. Örneğin, kirlenme veya hastalık bulaşma obsesyonu olan bir kişi, saatlerce el yıkama veya temizlik yapma kompulsiyonu gösterebilir. Kişi genellikle bu düşünce ve davranışların mantıksız olduğunun farkındadır ancak kendini bunları yapmaktan alıkoyamaz.
Sosyal fobi (sosyal anksiyete bozukluğu), bireyin başkaları tarafından gözlemlenebileceği veya yargılanabileceği sosyal durumlarda yoğun bir korku ve kaygı yaşamasıdır. Bu kişiler, topluluk önünde konuşma, yeni insanlarla tanışma, bir partiye katılma gibi durumlarda küçük düşmekten, eleştirilmekten veya reddedilmekten aşırı derecede korkarlar. Bu korku, sosyal ortamlardan kaçınmalarına ve ciddi bir sosyal izolasyon yaşamalarına neden olabilir.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB), en az altı ay boyunca, sağlık, aile, para veya iş gibi birden fazla konuda aşırı, kontrol edilmesi güç bir endişe ve kuruntu hali ile karakterizedir. Bu sürekli endişe haline, huzursuzluk, kolay yorulma, konsantrasyon güçlüğü, kas gerginliği ve uyku bozuklukları gibi fiziksel belirtiler de eşlik eder.
Psikotik Bozukluklar: Şizofreni ve İlişkili Durumlar
Psikotik bozukluklar, bireyin gerçeklikle bağının koptuğu, düşünce ve algılamada ciddi bozulmaların yaşandığı ağır ruhsal hastalıklardır. Bu grubun en bilinen örneği şizofreni‘dir. Şizofreni, genellikle genç erişkinlik döneminde başlayan, kişinin düşünme, hissetme ve davranış biçimlerini temelden değiştiren kronik bir beyin hastalığıdır. Belirtileri genellikle pozitif (normalde olmaması gerekenlerin varlığı) ve negatif (normalde olması gerekenlerin yokluğu) olarak ikiye ayrılır. Pozitif belirtiler arasında, gerçekte var olmayan sesler duyma veya görüntüler görme (halüsinasyonlar) ve gerçeklikle uyumsuz, mantıksız inançlar (hezeyanlar/sanrılar) bulunur. Negatif belirtiler ise duygusal ifadede azalma (düz duygulanım), konuşma fakirliği, motivasyon kaybı ve sosyal geri çekilme gibi durumlardır.
Şizofreni ve diğer psikotik bozuklukların tedavisi, antipsikotik ilaçların düzenli kullanımını ve psikososyal destek programlarını içeren, bir psikiyatrist liderliğinde yürütülen uzun süreli ve kapsamlı bir yaklaşım gerektirir.
Travma, Bağımlılık ve Diğer Uzmanlık Gerektiren Alanlar
Psikiyatrinin ilgi alanı yukarıda sayılanlarla sınırlı değildir. Bir İstanbul psikiyatrist uzmanı, modern yaşamın ve kentsel dinamiklerin ortaya çıkardığı pek çok farklı sorunla da ilgilenir. Bu durum, psikiyatri disiplininin statik olmadığını, aksine toplumsal değişimlere ve yeni bilimsel bulgulara paralel olarak sürekli evrildiğini göstermektedir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), kişinin hayatını veya beden bütünlüğünü tehdit eden (doğal afet, cinsel/fiziksel saldırı, savaş, ciddi kaza vb.) bir olaya maruz kalması veya tanık olması sonrasında gelişen bir durumdur. Kişi, travmatik olayı istemsizce yeniden yaşar (flashback’ler, kabuslar), olayı hatırlatan durumlardan kaçınır, sürekli bir tetikte olma hali ve duygusal uyuşma yaşar.
Bağımlılık Bozuklukları, yalnızca alkol ve madde bağımlılığı ile sınırlı değildir. Günümüzde kumar, internet, alışveriş ve teknoloji bağımlılığı gibi davranışsal bağımlılıklar da giderek artan bir sorun olarak psikiyatrinin önemli bir ilgi alanı haline gelmiştir. Bu durumlar, beynin ödül mekanizmasını etkileyerek kontrol kaybına ve kişinin yaşamında ciddi olumsuz sonuçlara yol açar.
Ayrıca, kişilik bozuklukları (borderline, narsistik, antisosyal gibi), yeme bozuklukları (anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza), uyku bozuklukları (insomnia), cinsel işlev bozuklukları, çocukluk ve ergenlik dönemi sorunları (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu – DEHB), geriatrik bozukluklar (yaşlılık depresyonu, demans) gibi çok çeşitli durumlar da psikiyatrik değerlendirme ve tedavi gerektirir. Psikiyatri alanının bu geniş ve dinamik yapısı, bir psikiyatrist hekimin sürekli kendini güncelleyen, yaşam boyu öğrenmeye adanmış bir profesyonel olmasını zorunlu kılar.
Bütüncül Tedavi Yaklaşımları: İlaç, Psikoterapi ve İleri Teknolojiler
Modern psikiyatride tedavi, artık tek bir yönteme indirgenemeyen, bireyin biyolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının tümünü gözeten bütüncül ve kişiselleştirilmiş bir yaklaşımla ele alınmaktadır. En iyi İstanbul psikiyatrist uzmanları, “herkese uyan tek bir çözüm” anlayışını reddederek, her hasta için özel bir tedavi planı oluşturur. Bu plan, genellikle kanıta dayalı ilaç tedavileri (psikofarmakoterapi), çeşitli psikoterapi ekolleri ve gerektiğinde Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS) gibi ileri teknoloji nöromodülasyon tekniklerinin entegrasyonunu içerir. Tedavinin amacı yalnızca semptomları ortadan kaldırmak değil, aynı zamanda bireyin yaşam kalitesini artırmak, işlevselliğini yeniden kazandırmak ve gelecekteki olası nükslere karşı direncini güçlendirmektir.
Psikofarmakoloji: Kanıta Dayalı İlaç Tedavileri
Psikofarmakoterapi, yani ruhsal bozuklukların ilaçla tedavisi, modern psikiyatrinin temel taşlarından biridir. Antidepresanlar, anksiyolitikler (kaygı gidericiler), antipsikotikler, duygudurum düzenleyiciler gibi ilaçlar, beyindeki nörotransmitter adı verilen kimyasal habercilerin dengesini düzenleyerek çalışır.
Örneğin, depresyon ve anksiyete bozukluklarında sıklıkla serotonin ve noradrenalin gibi nörotransmitterlerin düzeylerini etkileyen ilaçlar kullanılırken, şizofreni gibi psikotik bozukluklarda dopamin sistemini hedef alan ilaçlar ön plandadır.
İlaç tedavisi, özellikle orta ve şiddetli düzeydeki rahatsızlıklarda, semptomların hafifletilmesi ve kişinin günlük yaşamına devam edebilmesi için kritik bir rol oynar. Yoğun anksiyete, derin bir umutsuzluk veya gerçeklikten kopuş yaşayan bir birey için ilaçlar, psikoterapi sürecine etkin bir şekilde katılabilmesi için gerekli olan zihinsel ve duygusal zemini hazırlayabilir. Ancak ilaç tedavisi süreci, bir psikiyatrist hekimin yakın takibini gerektirir. Doğru ilacın ve doğru dozun bulunması zaman alabilir ve bu süreçte olası yan etkilerin yönetilmesi büyük önem taşır. Alanında yetkin bir psikiyatrist, tedaviye başlama kararını hasta ile birlikte alır. Örneğin, Prof. Dr. Ali Keyvan‘ın klinik felsefesinde de belirtildiği gibi, ilaç kullanımı kararı danışanla birlikte alınan ve istisnai durumlar dışında son seçenek olarak değerlendirilen bir ortaklık sürecidir. Bu yaklaşım, hastanın tedaviye aktif katılımını ve uyumunu artırır. Toplumdaki yaygın yanlış kanıların aksine, modern psikiyatrik ilaçlar, bir uzman kontrolünde kullanıldığında bağımlılık yapmaz ve bireyin iyileşme sürecinde güvenli ve etkili araçlardır.
Psikoterapinin Gücü: Bilişsel Davranışçı, Psikodinamik ve Grup Terapileri
Psikoterapi, ruhsal sorunların sözel etkileşim yoluyla, yani konuşarak çözülmesini hedefleyen tedavi yöntemlerinin genel adıdır. İlaçlar semptomların biyolojik temelini hedeflerken,
psikoterapi bu semptomların altında yatan düşünce kalıplarını, davranışsal alışkanlıkları, duygusal çatışmaları ve ilişkisel sorunları ele alır. Bir İstanbul psikiyatrist uzmanı, genellikle hem ilaç tedavisi hem de psikoterapi alanında yetkinliğe sahiptir veya hastasını uygun bir klinik psikoloğa yönlendirir. Başlıca psikoterapi ekolleri şunlardır:
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), günümüzde en yaygın kullanılan ve etkinliği bilimsel olarak en çok kanıtlanmış terapi yöntemlerinden biridir. BDT’nin temel varsayımı, duygularımızın ve davranışlarımızın, olayların kendisinden çok, o olayları nasıl yorumladığımızdan, yani düşüncelerimizden etkilendiğidir. Bu terapi, yapılandırılmış, hedef odaklı ve genellikle kısa sürelidir. Terapist ve danışan, işlevsiz düşünce kalıplarını (bilişsel çarpıtmaları) ve bunlara bağlı olumsuz davranışları tespit etmek ve bunları daha gerçekçi ve sağlıklı olanlarla değiştirmek için aktif bir iş birliği içinde çalışır.
Anksiyete bozuklukları, depresyon ve OKB gibi birçok durumda oldukça etkilidir.
Psikanalitik/Psikodinamik Psikoterapi, bireyin güncel sorunlarının kökenlerini, geçmiş yaşam deneyimlerinde, özellikle de çocukluk dönemindeki ilişkilerde ve bilinçdışı çatışmalarda arayan, daha derinlemesine ve genellikle daha uzun süreli bir yaklaşımdır. Bu terapinin amacı, yalnızca semptomları gidermek değil, aynı zamanda bireyin kendisiyle ve başkalarıyla kurduğu ilişki biçimlerine dair bir içgörü kazanmasını, tekrarlayan olumsuz yaşam kalıplarını fark etmesini ve temelden bir kişilik değişimi ve olgunlaşması sağlamasını hedeflemektir. Danışan, bu süreçte terapist gibi aktif bir rol üstlenir ve kendi iç dünyasını keşfetme yolculuğuna çıkar.
Grup Terapileri, bir veya daha fazla terapistin liderliğinde, benzer sorunları yaşayan bir grup bireyin düzenli olarak bir araya geldiği bir psikoterapi formatıdır. Grup ortamı, bireylere eşsiz faydalar sunar. Katılımcılar, sorunlarıyla mücadele eden tek kişinin kendileri olmadığını görerek yalnızlık hissinden kurtulurlar (evrensellik). Başkalarının deneyimlerinden ve başa çıkma yöntemlerinden öğrenir, farklı bakış açıları kazanır ve kendi ilişkisel kalıplarını güvenli bir sosyal laboratuvar ortamında gözlemleme ve değiştirme fırsatı bulurlar.
Nöromodülasyon Teknikleri: Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS) Tedavisi
Psikiyatrideki en heyecan verici gelişmelerden biri, beynin belirli bölgelerindeki sinirsel aktiviteyi doğrudan modüle etmeyi amaçlayan nöromodülasyon teknikleridir. Bu alandaki en öne çıkan yöntem Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS) tedavisidir. TMS tedavisi, özellikle geleneksel ilaç tedavilerine ve psikoterapiye yeterli yanıt vermeyen hastalar için güçlü bir umut ışığı sunmaktadır. Bu teknolojinin İstanbul gibi metropollerdeki önde gelen kliniklerde kullanılıyor olması, şehrin psikiyatrik bakım standartlarının ne kadar ileri düzeyde olduğunun ve hastaların en güncel tedavi seçeneklerine erişebildiğinin bir göstergesidir.
TMS tedavisi, cerrahi bir müdahale gerektirmeyen (non-invaziv), anesteziye ihtiyaç duyulmayan ve hastanın uyanık olduğu sırada uygulanan bir beyin uyarım yöntemidir. Tedavi sırasında, hastanın başına yerleştirilen özel bir bobin aracılığıyla güçlü ancak kısa manyetik atımlar oluşturulur. Bu manyetik alan, kafatasından kolayca geçerek beynin hedeflenen bölgesindeki sinir hücrelerini (nöronları) uyarır veya baskılar.
Depresyon tedavisinde, genellikle ruh halinin düzenlenmesinde kilit rol oynayan prefrontal korteks bölgesi hedeflenir. Bu uyarım, beyin aktivitesini düzenleyerek ve sinirsel bağlantıları yeniden organize ederek depresif belirtilerin azalmasına yardımcı olur.
TMS tedavisi, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından özellikle tedaviye dirençli majör depresyon için onaylanmıştır. Bunun yanı sıra, OKB, anksiyete bozuklukları, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), migren, tinnitus (kulak çınlaması) ve bazı nörolojik rahatsızlıkların tedavisinde de umut verici sonuçlar göstermektedir. Tedavi süreci genellikle birkaç hafta sürer ve hastalar her gün veya haftada birkaç kez, yaklaşık 20-40 dakika süren seanslara katılırlar. Tedavinin en büyük avantajlarından biri, yan etki profilinin oldukça hafif olmasıdır. En sık görülen yan etki, uygulama bölgesinde hafif bir baş ağrısı veya karıncalanma hissidir ve bu genellikle kısa sürede geçer. Elektrokonvülsif terapi (EKT veya “şok tedavisi”) gibi daha eski yöntemlerin aksine, TMS hafıza veya bilişsel işlevler üzerinde olumsuz bir etkiye neden olmaz ve hastalar seanslardan hemen sonra günlük yaşamlarına, işlerine dönebilirler. Bu özellikleriyle
TMS tedavisi, psikiyatrik tedavilerle ilişkili korku ve damgalamayı azaltan, modern, hasta dostu ve bilimsel temellere dayanan bir yeniliği temsil etmektedir.
İstanbul Psikiyatrist Arayışında Bir Referans Noktası: Prof. Dr. Ali Keyvan
Bir alandaki en yüksek standartları anlamanın en etkili yollarından biri, o alanda mükemmelliği temsil eden bir profesyonelin kariyerini ve felsefesini incelemektir. İstanbul psikiyatrist arayışında olanlar için Prof. Dr. Ali Keyvan, modern psikiyatrinin gerektirdiği bilimsel titizliği, klinik ustalığı ve insani derinliği bir araya getiren örnek bir figür olarak öne çıkmaktadır. Kendisi yalnızca hastalarını tedavi eden bir hekim değil, aynı zamanda gelecek nesil terapistleri yetiştiren bir eğitimci, Türkiye’de psikoterapinin kurumsallaşmasına öncülük eden bir vizyoner ve uluslararası bilim camiasıyla köprüler kuran bir liderdir. Onun kariyeri, bu makalenin başından beri tanımlamaya çalıştığı ideal psikiyatrist profilinin somut bir yansımasıdır: tıbbi bir bilim insanı, derin bir psikoterapist ve alanını ileriye taşıyan bir öncü.
Eğitim Geçmişi ve Akademik Başarıları
Prof. Dr. Ali Keyvan‘ın sağlam akademik temelleri, kariyerinin her aşamasında kendini göstermektedir. 1993 yılında Cibali Lisesi’nden mezun olduktan sonra, tıp eğitimini 1993-2000 yılları arasında Türkiye’nin en saygın kurumlarından biri olan Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamlamıştır. Tıp doktoru unvanını aldıktan sonra, psikiyatri alanına olan ilgisi ve tutkusu onu yine Marmara Üniversitesi’ne yönlendirmiş ve 2002-2007 yılları arasında tıpta uzmanlık eğitimini tamamlayarak Psikiyatri Uzmanı olmuştur.
Uzmanlık eğitiminin ardından, Van Erciş Devlet Hastanesi’nde mecburi hizmetini tamamlamış ve kariyerine İstanbul’daki çeşitli devlet hastanelerinde ve özel kurumlarda devam etmiştir. Kariyerindeki önemli bir dönüm noktası, Türkiye’nin en köklü ruh sağlığı kurumlarından olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışmaya başlamasıdır. Burada hem klinik çalışmalarını sürdürmüş hem de akademik üretkenliğiyle öne çıkarak 2016 yılında Üniversiteler Arası Kurul tarafından “Doçentlik” unvan ve yetkisini almıştır. Bu süreçte çocuk ve ergen kliniği, adli psikiyatri ve nevroz kliniği gibi farklı birimlerde çalışarak geniş bir klinik deneyim yelpazesi edinmiştir. Akademik kariyerine profesör olarak devam eden Dr. Keyvan, halen İstanbul Aydın Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta, klinik psikoloji yüksek lisans ve doktora programlarında geleceğin psikoterapistlerini yetiştirme misyonunu aktif olarak sürdürmektedir. Bu kesintisiz akademik yolculuk, onun bilgiye, bilime ve eğitime olan derin bağlılığının en net kanıtıdır.
Klinik Uzmanlık Alanları ve Terapötik Felsefesi
Prof. Dr. Ali Keyvan‘ın klinik uzmanlığı, psikiyatrinin geniş bir spektrumunu kapsamaktadır. Depresyon, Yaygın Anksiyete Bozukluğu, Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB), Sosyal Fobi, Panik Bozukluğu, Bipolar Bozukluk ve Kişilik Bozuklukları gibi yaygın görülen rahatsızlıkların tanı ve tedavisinde derin bir deneyime sahiptir. Ancak onu meslektaşlarından ayıran en temel özellik, yalnızca psikofarmakoterapi alanındaki ustalığı değil, aynı zamanda birden fazla psikoterapi ekolündeki yetkinliğidir. Bu entegratif yaklaşım, her hastaya kendi özgün ihtiyacına en uygun tedavi modelini sunabilmesini sağlar.
Dr. Keyvan, Türkiye’deki ilk kalifiye terapistlerden biri olarak Kognitif ve Davranışçı Terapi Derneği (KDTD) ve European Association of Cognitive Behavioral Therapy (EABCT) tarafından onaylı bir Bilişsel Davranışçı Terapist‘tir. Bu, onun kanıta dayalı, yapılandırılmış ve hedef odaklı terapi yöntemlerini ne kadar önemsediğini göstermektedir. Bununla birlikte, uzmanlığı bununla sınırlı değildir. Aynı zamanda, bireyin iç dünyasının derinliklerine inmeyi hedefleyen Psikanalitik/Psikodinamik Psikoterapi alanında da bir eğitimci ve süpervizördür. Bu iki farklı ekoldeki hakimiyeti, ona hem semptom odaklı rahatlama sağlama hem de altta yatan kök nedenleri ele alma esnekliği tanır.
Terapötik felsefesi, Keyvan Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi’nin mottosu olan “Yüzleşmek güzeldir” sözüyle özetlenebilir. Bu felsefe, terapiyi acı veren gerçeklerden kaçmak yerine, onlarla cesurca yüzleşerek büyüme ve iyileşme fırsatı olarak gören bir anlayışı yansıtır. Tedavi sürecini, hekimin pasif bir şekilde ilaç yazdığı bir modelden çıkarıp, hasta ile hekimin aktif bir iş birliği içinde olduğu, güvene dayalı bir ortaklık olarak tanımlar. İlaç tedavisini gerekli bir araç olarak görmekle birlikte, kalıcı değişimin ve ruhsal gelişimin anahtarının psikoterapi olduğuna inanır ve bu yönde hastalarını teşvik eder.
Türkiye’de Psikoterapiye Katkıları ve Uluslararası Faaliyetleri
Prof. Dr. Ali Keyvan‘ın vizyonu, kendi kliniğinin sınırlarını aşarak Türkiye’deki tüm ruh sağlığı alanını dönüştürmeye yönelik bir tutkuyu içermektedir. Onun en önemli ve kalıcı katkılarından biri, Grup Analizi (psikanalitik grup terapisi) alanındaki öncü çalışmalarıdır. Kendisi, Türkiye’nin ilk ve tek Grup Psikanalizi derneği olan İstGA’nın (İstanbul Grup Analizi Derneği) kurucu üyesidir. Bu derneğin kuruluşu, ülkemizde bu önemli psikoterapi yönteminin kurumsallaşması adına atılmış dev bir adımdır.
Ancak Dr. Keyvan’ın vizyonu ulusal sınırlarla kalmamıştır. İstGA’nın, European Group Analytic Training Network (EGATIN) gibi prestijli bir uluslararası ağa üye olması için yoğun çaba sarf etmiştir. Bu üyelik süreci, Türkiye’de psikoterapi eğitimi için bir milattır. EGATIN üyeliği sayesinde, artık Türkiye’deki terapist adayları, uluslararası geçerliliği olan, standartları yüksek bir grup analisti eğitimi alabilme imkanına kavuşmuştur. Bu gelişme, ülkemizdeki psikoterapi hizmetlerinin kalitesini küresel standartlara taşıma potansiyeline sahiptir.
Prof. Dr. Ali Keyvan, halen İstGA’yı EGATIN’de delege olarak temsil etme görevini sürdürerek bu uluslararası köprüyü canlı tutmaktadır.
Bunun yanı sıra, Türk Psikiyatri Derneği bünyesinde, özellikle Psikanalitik Psikoterapiler çalışma biriminde, yıllardır eksikliği hissedilen psikiyatri asistanlarına yönelik psikanalitik psikoterapi eğitim programlarının başlatılmasında gönüllü öncülerden biri olmuştur. Bu çabaları, onun sadece kendi mesleki gelişimine değil, aynı zamanda alanın geleceğine ve kendisinden sonra gelecek nesillerin donanımına ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Sonuç olarak, Prof. Dr. Ali Keyvan‘ın profili, bir İstanbul psikiyatrist uzmanının yalnızca klinik mükemmelliğe değil, aynı zamanda eğitim, kurumsallaşma ve uluslararası entegrasyon yoluyla toplumsal bir etki yaratma potansiyeline de sahip olduğunun canlı bir kanıtıdır.
İyileşme Yolculuğunuzda Doğru Uzmanı Nasıl Seçersiniz?
Ruhsal sağlık için bir uzmandan yardım almaya karar vermek, cesaret ve kararlılık gerektiren, iyileşme yolculuğundaki en önemli adımdır. Ancak özellikle İstanbul gibi büyük bir şehirde, sayısız seçenek arasından doğru psikiyatrist hekimini bulmak göz korkutucu olabilir. Bu seçim, tedavi sürecinin başarısını doğrudan etkileyen kritik bir karardır. Doğru uzman, size yalnızca tıbbi bir tedavi sunmakla kalmaz, aynı zamanda kendinizi güvende, anlaşılmış ve umutlu hissedeceğiniz bir terapötik ittifak kurar. Bu rehber, bu önemli seçimi yaparken göz önünde bulundurmanız gereken temel kriterleri, bilimsel ve pratik bir bakış açısıyla sunarak size yol göstermeyi amaçlamaktadır.
Uzmanlık, Deneyim ve Akademik Yeterlilik
Doğru psikiyatrist seçiminde ilk ve en temel adım, uzmanın kimlik bilgilerini ve yeterliliğini doğrulamaktır. Bu, hem güvenliğiniz hem de alacağınız hizmetin kalitesi için vazgeçilmezdir.
- Tıbbi Lisans ve Uzmanlık Belgesi: Seçeceğiniz uzmanın mutlaka bir tıp doktoru (Tıp Fakültesi mezunu) ve psikiyatri alanında uzmanlık eğitimini tamamlamış olması gerektiğini unutmayın. Bu bilgiyi, uzmanın özgeçmişinden veya Türk Tabipleri Birliği gibi resmi kaynaklardan teyit edebilirsiniz. “Yaşam koçu”, “danışman” veya “terapist” gibi unvanlar kullanan ancak tıp veya klinik psikoloji eğitimi olmayan kişilerden kaçınmak, sağlığınızı korumak adına kritik öneme sahiptir.
- İhtiyacınıza Uygun Uzmanlık Alanı: Psikiyatri geniş bir alandır ve bazı hekimler belirli konularda ek eğitimler alarak veya klinik deneyimleriyle derinleşmiş olabilirler. Örneğin, çocuk ve ergen psikiyatrisi, geriatrik psikiyatri, bağımlılık psikiyatrisi veya yeme bozuklukları gibi özel bir sorunla mücadele ediyorsanız, bu alanda özel uzmanlığı olan bir psikiyatrist aramak daha faydalı olabilir. Uzmanın web sitesi veya özgeçmişi, ilgi alanları hakkında size fikir verecektir.
- Deneyimin Değeri: Bir hekimin deneyimi, yıllar içinde karşılaştığı vaka çeşitliliği ve edindiği klinik bilgelik anlamına gelir. Özellikle karmaşık veya tedaviye dirençli durumlarda, daha deneyimli bir psikiyatrist, farklı tedavi seçeneklerini değerlendirme ve krize müdahale etme konusunda daha donanımlı olabilir. Akademik unvanlar (Doçent, Profesör gibi) genellikle hem klinik deneyimin hem de bilimsel üretkenliğin bir göstergesidir.
Tedavi Yaklaşımı ve Terapötik İlişkinin Önemi
Teknik yeterlilik kadar önemli olan bir diğer faktör, psikiyatristin tedavi felsefesi ve sizinle kuracağı ilişkidir. Tedavi, mekanik bir süreç değil, insani bir etkileşimdir.
- Tedavi Felsefesini Sorgulayın: İlk görüşmede uzmana tedavi yaklaşımını sormaktan çekinmeyin. Tedaviyi yalnızca ilaç yönetimi olarak mı görüyor, yoksa psikoterapi sürecini de önemsiyor ve bizzat uyguluyor mu? Hangi psikoterapi ekollerini (BDT, Psikodinamik vb.) benimsiyor? Tedavi hedeflerini nasıl belirliyor? Bu soruların yanıtları, uzmanın felsefesinin sizin beklentilerinizle ne kadar uyumlu olduğunu anlamanıza yardımcı olacaktır.
- Terapötik İttifakın Gücü: Araştırmalar, hangi terapi ekolü kullanılırsa kullanılsın, tedavinin başarısındaki en önemli faktörlerden birinin hasta ile terapist arasında kurulan güvene dayalı ilişki (terapötik ittifak) olduğunu göstermektedir. İlk seanstan itibaren kendinizi rahatça ifade edebildiğiniz, yargılanmadan dinlendiğinizi hissettiğiniz, size saygı ve empatiyle yaklaşıldığını düşündüğünüz bir uzmanla yola devam etmeniz çok önemlidir. Eğer ilk görüşmelerde bir “uyum” ve “güven” hissi yakalayamazsanız, farklı bir uzman arayışına girmek en doğal hakkınızdır. Unutmayın, bu sizin iyileşme yolculuğunuz ve bu yolda size eşlik edecek doğru rehberi bulmak esastır.
Lojistik Değerlendirmeler: Ulaşım, Randevu ve Süreç Yönetimi
İdeal uzmanı bulduktan sonra, tedavi sürecinin sürdürülebilirliği için pratik faktörleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Özellikle İstanbul gibi bir metropolde bu faktörler, tedavinin devamlılığı açısından belirleyici olabilir.
- Ulaşım ve Erişilebilirlik: Psikiyatrik tedavi, genellikle düzenli ve uzun süreli seanslar gerektirir. İstanbul‘un kronik trafik ve ulaşım sorunlarını dikkate alarak, kliniğin veya muayenehanenin konumu, devamlılığınız açısından kritik bir rol oynayabilir. Evinize veya iş yerinize makul bir mesafede, ulaşımı kolay bir lokasyon seçmek, seanslara düzenli katılımınızı kolaylaştıracaktır.
- Online Terapi Seçeneği: Teknolojinin gelişmesiyle birlikte online terapi, giderek daha popüler ve etkili bir alternatif haline gelmiştir. Yoğun bir iş temposuna sahipseniz, ulaşım zorluğu yaşıyorsanız veya evinizin konforunda seans almak istiyorsanız, online görüşme hizmeti sunan bir İstanbul psikiyatrist ile çalışmayı düşünebilirsiniz. Bu seçenek, coğrafi engelleri ortadan kaldırarak size daha fazla esneklik sunar.
- Mali ve İdari Konular: Tedaviye başlamadan önce seans ücretleri, ödeme koşulları ve varsa özel sağlık sigortanızın geçerliliği gibi konuları netleştirmek önemlidir. Bu konuları baştan konuşmak, ileride yaşanabilecek olası stresleri önler ve tamamen iyileşme sürecinize odaklanmanızı sağlar. Randevu alma ve iptal etme politikaları hakkında bilgi almak da sürecin sağlıklı işlemesi için faydalıdır.
Tedavi Sürecine Dair Merak Ettikleriniz
Psikiyatrik yardım arama kararı, beraberinde pek çok soru ve endişeyi de getirebilir. Toplumdaki yanlış inanışlar ve bilgi eksikliği, bu süreci daha da karmaşık hale getirebilir. Bu bölüm, bir psikiyatrist ile görüşme süreci hakkında en sık sorulan sorulara, bilimsel ve anlaşılır yanıtlar vererek zihninizdeki belirsizlikleri gidermeyi ve sizi bu önemli adıma hazırlamayı amaçlamaktadır. Bu sorulara verilen net ve güvence verici yanıtlar, tedaviyle ilgili yersiz korkuları azaltarak damgalamayla mücadelede proaktif bir rol oynar ve bireyleri iyileşme yolunda cesaretlendirir.
Ne zaman bir psikiyatriste başvurmalıyım?
Eğer yaşadığınız üzüntü, kaygı, korku, öfke gibi duygular veya davranışlarınızdaki değişiklikler günlük yaşamınızı olumsuz etkilemeye başladıysa bir uzmana başvurma zamanı gelmiş olabilir. İş veya okul performansınızda düşüş, sosyal ilişkilerinizde bozulma, uyku veya iştah düzeninizde belirgin değişiklikler, daha önce keyif aldığınız şeylerden zevk alamama veya başa çıkmakta zorlandığınız yoğun bir stres hissediyorsanız, bir
İstanbul psikiyatrist uzmanından değerlendirme almak, sorunun büyümeden çözülmesine yardımcı olabilir.
İlk görüşmede beni ne bekliyor?
İlk psikiyatrik görüşme, bir tanışma ve değerlendirme seansıdır. Bu seansta
psikiyatrist, sizi ve yaşadığınız zorlukları anlamaya odaklanır. Genellikle size mevcut şikayetleriniz, bu şikayetlerin ne zaman ve nasıl başladığı, genel sağlık durumunuz, geçmişte yaşadığınız önemli olaylar, aile öykünüz ve sosyal yaşamınız hakkında sorular soracaktır. Bu bir sorgulama değil, sizin durumunuzun bütüncül bir resmini çizebilmek için yapılan bir sohbet ve bilgi toplama sürecidir. Seansın sonunda, hekim ilk izlenimlerini, olası tanıları ve tedavi seçeneklerini sizinle paylaşacaktır.
Psikiyatrist ve psikolog arasındaki temel fark nedir?
Bu, en sık karıştırılan konulardan biridir. Özetle; psikiyatrist, tıp fakültesi mezunu bir tıp doktorudur ve ruhsal bozuklukların tanısını koyma, ilaç reçete etme ve psikoterapi uygulama yetkisine sahiptir.
Psikolog ise psikoloji bölümü mezunudur, tıp eğitimi almamıştır ve ilaç yazma yetkisi yoktur; temel görevi psikolojik değerlendirme ve (klinik psikolog ise) psikoterapi uygulamaktır. Karmaşık veya ilaç tedavisi gerektirebilecek durumlarda ilk başvurulacak uzman psikiyatrist olmalıdır.
İlaç tedavisi bağımlılık yapar mı? Ömür boyu kullanmak zorunda mıyım?
Modern antidepresan ve antipsikotik ilaçların büyük çoğunluğu, doğru dozda ve hekim kontrolünde kullanıldığında fiziksel bağımlılık yapmaz. Bazı kaygı giderici ilaçların (yeşil reçeteli olanlar) kötüye kullanım potansiyeli olmakla birlikte, bir psikiyatrist bu riski yöneterek ilacı güvenli bir şekilde reçete eder. Tedavi süresi ise tamamen hastalığın türüne, şiddetine ve sizin tedaviye verdiğiniz yanıta bağlıdır. Bazı durumlar kısa süreli tedavi gerektirirken, bipolar bozukluk gibi kronik ve tekrarlayıcı hastalıklarda koruyucu amaçlı uzun süreli ilaç kullanımı gerekebilir. Bu karar, her zaman hekiminizle birlikte verilir.
Konuşulanlar gizli kalacak mı?
Evet. Hekim-hasta gizliliği, hem yasal bir zorunluluk hem de temel bir etik ilkedir. Psikiyatristinizle paylaştığınız tüm bilgiler (kimlik bilgileriniz, anlattıklarınız, tanınız) sizin izniniz olmadan aileniz de dahil olmak üzere hiçbir üçüncü kişi veya kurumla paylaşılamaz. Bu gizlilik ilkesinin tek istisnası, kendinize veya bir başkasına zarar verme yönünde ciddi bir riskin olduğu durumlardır; bu durumda dahi hekim, yasal çerçeve içinde hareket etmekle yükümlüdür. Güvenli ve gizli bir ortam, terapinin temelini oluşturur.
TMS tedavisi nedir ve güvenli midir?
TMS (Transkraniyal Manyetik Stimülasyon), beynin belirli bölgelerini manyetik atımlar kullanarak uyaran, cerrahi olmayan, modern bir tedavi yöntemidir. Özellikle ilaç tedavisine yanıt vermeyen
depresyon ve OKB gibi durumlarda kullanılır. Tedavi sırasında uyanık ve oturur durumdasınızdır, anestezi gerektirmez. TMS tedavisi, yan etkileri oldukça az olan, güvenli bir yöntem olarak kabul edilir. En sık görülen yan etki hafif baş ağrısıdır. EKT (“şok tedavisi”) gibi yöntemlerle karıştırılmamalıdır; TMS hafızayı etkilemez ve seans sonrası günlük hayata hemen dönülebilir.