Özel psikiyatri sicile işler mi? sorusu, ruhsal destek arayışındaki pek çok bireyin zihninde bir endişe kaynağı olarak beliren, mahremiyet ve geleceğe dair kaygılardan beslenen son derece önemli ve insani bir sorudur. Bu endişenin temelinde, psikiyatrik bir yardım almanın, bireyin resmi kayıtlarında hayat boyu takip edecek olumsuz bir “damga” veya “leke” oluşturacağı yönündeki yaygın, ancak temelsiz bir korku yatmaktadır. Bu korku, ne yazık ki birçok kişinin ihtiyaç duyduğu yardımı almaktan çekinmesine veya süreci ertelemesine neden olabilmektedir. Bu nedenle, konuyu tüm açıklığıyla, hem yasal çerçevesiyle hem de etik boyutuyla ele almak, toplumun ruh sağlığı okuryazarlığını artırmak ve bireyleri gönül rahatlığıyla destek aramaya teşvik etmek adına kritik bir görevdir. Bu makalede, özel bir psikiyatri kliniğine başvurmanın resmi kayıtlar üzerindeki gerçek etkisi, hasta mahremiyeti ilkesi, e-Nabız sistemi ve bu verilerin kimler tarafından, hangi koşullarda görülebileceği, uzman ve akademik bir dille, ancak bu kaygıları yaşayan her bireyin anlayabileceği şefkatli ve net bir üslupla incelenecektir.
Sağlık Kaydı ve Adli Sicil Kaydı: Temel Farkı Anlamak
Toplumda büyük bir kafa karışıklığına neden olan “sicile işlenme” endişesinin kökeninde, iki temel kayıt sisteminin birbirine karıştırılması yatmaktadır: Sağlık Kaydı ve Adli Sicil Kaydı. Bu iki sistem, hem amaçları hem de tabi oldukları yasalar açısından birbirinden tamamen bağımsızdır ve aralarında doğrudan bir veri akışı bulunmamaktadır. Bu ayrımı net bir şekilde anlamak, özel psikiyatri sicile işlermi sorusuna verilecek en temel ve en net cevabı oluşturur.
Adli Sicil Kaydı, halk arasında bilinen adıyla “sabıka kaydı”, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı’na bağlı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından tutulan bir kayıttır. Bu kaydın içeriği kanunlarla kesin olarak belirlenmiştir ve yalnızca, kesinleşmiş mahkeme kararları neticesinde kişiler hakkında verilen ceza ve güvenlik tedbirlerini içerir. Yani bir kişinin adli sicil kaydında bir bilginin yer alabilmesi için, o kişinin bir suç işlemesi, bu suç nedeniyle yargılanması ve hakkındaki mahkumiyet kararının Yargıtay gibi üst mahkemelerce de onanarak kesinleşmesi gerekir. Dolayısıyla, bir doktora gitmek, bir hastaneye başvurmak, herhangi bir tıbbi veya psikiyatrik tanı almak, ilaç tedavisi görmek veya psikoterapi sürecinden geçmek, adli sicil kaydına işlenecek bir eylem değildir. Bu iki alan arasında hiçbir bağlantı yoktur. Bir psikiyatriste gitmek, grip olduğunuzda bir dahiliye uzmanına gitmekten farksız bir sağlık hizmeti alımıdır ve adli sicil sisteminin ilgi alanına kesinlikle girmez.
Sağlık Kaydı ise, bireylerin aldıkları tüm sağlık hizmetlerinin kaydedildiği, T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından yönetilen bir sistemdir. Günümüzde bu kayıtların büyük bir çoğunluğu, her vatandaşın kişisel olarak da erişebildiği e-Nabız sistemi üzerinde tutulmaktadır. Özel veya devlet fark etmeksizin gittiğiniz her hastane, poliklinik veya muayenehanede size konulan tanılar, yapılan tahliller, yazılan reçeteler ve uygulanan tedaviler bu sisteme kaydedilir. Dolayısıyla, evet, özel bir psikiyatri kliniğine gittiğinizde de bu ziyaretiniz, konulan psikiyatrik tanılar ve reçete edilen ilaçlar sağlık kayıt sisteminize, yani e-Nabız’a işlenir. Ancak buradaki kritik nokta, bu işlemin bir “sabıka kaydı” olmadığı, tamamen sizin sağlık hizmeti geçmişinizi içeren ve temel amacı gelecekteki tedavilerinizde doktorlara yol göstererek daha kaliteli ve bütüncül bir sağlık hizmeti almanızı sağlamak olan kişisel bir sağlık arşivi olduğudur. Bu kayıtların gizliliği ve kimler tarafından görülebileceği ise çok katı yasal kurallarla korunmaktadır.
Özel Psikiyatri Sicile İşler mi?
Bu temel ayrımı netleştirdikten sonra, asıl soruya doğrudan ve kesin bir yanıt vermek gerekir: Hayır, özel psikiyatri sicile işlermi sorusunun cevabı kesinlikle “işlemez”dir. Psikiyatrik yardım almak, bir suç değil, bir haktır ve bireyin en temel sağlık hizmetlerinden biridir. Bu hizmetin alınması, adli sicil kaydına veya bireyin geleceğini olumsuz etkileyecek herhangi bir “resmi sicile” kaydedilmez. Bu konudaki güvence, hem hekimlik mesleğinin etik ilkelerinden hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin yasal düzenlemelerinden kaynaklanmaktadır.
1. Hekimlik Etiği ve Hasta Mahremiyeti: Hekimlik mesleğinin en temel ve evrensel ilkesi, hasta mahremiyeti veya doktor-hasta gizliliğidir. Bir hekim, Hipokrat Yemini’nden bu yana, hastasının kendisine anlattığı veya tedavi sürecinde öğrendiği tüm bilgileri gizli tutmakla yükümlüdür. Bu ilke, psikiyatri pratiğinde çok daha hassas ve kritik bir rol oynar. Çünkü psikiyatrik görüşmeler, bireyin en özel, en derin ve en hassas duygu ve düşüncelerini paylaştığı bir alandır. Alanında yetkin bir uzman olan Prof. Dr. Ali Keyvan gibi hekimler, bu güven ilişkisinin (terapötik ittifak) tedavinin temelini oluşturduğunu bilir. Bu güven olmadan danışanın kendini açması ve iyileşme sürecinin başlaması mümkün değildir. Bir psikiyatristin, hastasının bilgilerini onun rızası olmaksızın veya yasal bir zorunluluk (mahkeme kararı gibi) bulunmaksızın üçüncü kişilerle paylaşması, hem Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’ne göre ciddi bir etik ihlal hem de Türk Ceza Kanunu’na göre bir suçtur. Bu nedenle, gittiğiniz özel psikiyatrist, sizin bilgilerinizi herhangi bir “sicile” bildirmek bir yana, en yakın akrabalarınızla dahi sizin izniniz olmadan paylaşamaz.
2. Yasal Çerçeve: KVKK ve Hasta Hakları Yönetmeliği: Türkiye’de kişisel verilerin korunması, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) ile güvence altına alınmıştır. Bu kanuna göre, kişilerin sağlık verileri “özel nitelikli kişisel veri” olarak kabul edilir ve çok daha sıkı koruma tedbirlerine tabidir. Sağlık verilerinin işlenmesi, ancak kişinin açık rızasıyla veya kanunlarda öngörülen istisnai hallerde (kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik vb.) mümkündür. Ayrıca, Hasta Hakları Yönetmeliği de hastaların sağlık durumu ile ilgili bilgilerin gizli tutulmasını açıkça düzenler. Bu yasal zırh, sağlık kayıtlarınızın keyfi olarak veya izniniz dışında herhangi bir kurumla paylaşılmasının önündeki en büyük engeldir. Dolayısıyla, özel psikiyatri sicile işlermi endişesi, bu güçlü yasal korumalar karşısında yersizdir. Ziyaretiniz sağlık verileri sistemine kaydedilir, ancak bu kayıt bir “fişleme” veya “sabıka” değil, sıkı koruma altındaki kişisel sağlık arşivinizin bir parçasıdır.
e-Nabız Kayıtları ve Mahremiyet: Bilgilerime Kim Erişebilir?
Psikiyatrik tedavinin adli sicile işlenmeyeceğini anladıktan sonra, akla gelen ikinci doğal soru şudur: “Peki, e-Nabız’a işlenen bu sağlık kayıtlarımı kimler görebilir?” Bu endişe de son derece haklıdır ve cevabı, e-Nabız sisteminin gizlilik ve yetkilendirme katmanlarında yatmaktadır. Sağlık Bakanlığı, bu sistemi tasarlarken hasta mahremiyetini en üst düzeyde tutmayı amaçlamıştır.
1. Temel Kural: Kontrol Sizdedir: e-Nabız sistemindeki tüm sağlık verilerinizin asıl sahibi sizsiniz. Sisteme e-Devlet şifrenizle giriş yaptığınızda, tüm tanılarınızı, reçetelerinizi, tahlil sonuçlarınızı ve raporlarınızı görebilirsiniz. En önemlisi, bu verilerin kimler tarafından görülebileceğini de büyük ölçüde siz kontrol edersiniz. Profilinizdeki “Paylaşım Ayarları” bölümünden, sağlık kayıtlarınıza hangi hekimlerin veya hastanelerin erişebileceğini yönetebilirsiniz. Dilerseniz, belirli tanı veya ziyaretlerinizi “gizleme” seçeneğine de sahipsiniz. Bu, özellikle hassas bulduğunuz psikiyatrik tanı gibi verilerin, sizin onay vermediğiniz hekimler tarafından görülmesini engellemenizi sağlar.
2. Hekimlerin Erişimi: Bir hekime muayene olmak için başvurduğunuzda, o hekimin sizinle ilgili sağlık kayıtlarına erişebilmesi için sistem sizden bir onay ister. Bu onay genellikle 24 saat gibi sınırlı bir süre için geçerlidir ve sadece o muayene süreciyle sınırlıdır. Yani siz bir hekime gittiğinizde, o hekim sizin daha önceki tüm e-Nabız kayıtlarınızı görebilir; ancak bu, tedavinizin bütünlüğü için gereklidir. Örneğin, bir psikiyatrist, kullandığınız diğer ilaçları veya mevcut tıbbi durumlarınızı görerek, size yazacağı ilacın bunlarla etkileşime girmeyeceğinden emin olur. Ancak siz muayene olduktan ve o hekimle işiniz bittikten sonra, o hekimin verilerinize sürekli erişimi olmaz. Unutulmamalıdır ki, bir hekimin sizin e-Nabız kayıtlarınıza tıbbi bir gerekçe olmaksızın keyfi olarak bakması yasal olarak bir suçtur.
3. Üçüncü Kişilerin Erişimi: Erişemezler! En önemli nokta budur. İşvereniniz, İnsan Kaynakları (İK) departmanınız, iş arkadaşlarınız, komşularınız veya aileniz sizin e-Nabız kayıtlarınıza erişemez. İşe girerken veya herhangi bir başvuru yaparken sizden e-Nabız şifrenizi veya dökümünüzü istemeleri yasa dışıdır ve KVKK kapsamında suç teşkil eder. Bu bilgiler tamamen kişiseldir ve sizin rızanız olmadan üçüncü kişilerle paylaşılamaz. Bu kuralın tek istisnası, bir suç soruşturması veya kovuşturması kapsamında, mahkemenin belirli bir vaka ile ilgili olarak hekimden veya kurumdan resmi olarak bilgi talep etmesidir. Bu durum, tüm tıbbi kayıtlar için geçerli olan ve bir yargı kararı gerektiren son derece istisnai bir durumdur; sıradan bir vatandaşın veya kurumun erişimine açık bir sistem kesinlikle değildir.
Özel Durumlar: Memuriyet, Silah Ruhsatı ve Belirli Meslekler
Peki, psikiyatrik tedavi geçmişi belirli mesleklere girişte veya bazı hakların elde edilmesinde bir engel teşkil eder mi? “Özel psikiyatri sicile işlermi” endişesi, özellikle bu noktada somutlaşır. Bu konuyu da mitlerden arındırarak net bir şekilde açıklamak gerekir.
Öncelikle, Devlet Memurları Kanunu’nda veya diğer genel mevzuatlarda, “psikiyatrik tedavi görenler memur olamaz” şeklinde bir madde yoktur. Memuriyete girişte aranan temel şart, “görevini devamlı yapmasına engel olabilecek akıl hastalığı bulunmamak”tır. Bu durum, sadece psikiyatri için değil, tüm tıp branşları için geçerlidir. Burada kilit nokta, kişinin bir tanı almış olması değil, o tanının mevcut durumu itibarıyla görevini yapmasına engel teşkil edip etmediğidir. Örneğin, yıllar önce yaşanmış ve başarıyla tedavi edilmiş bir depresyon veya anksiyete bozukluğu, genellikle memuriyete engel bir durum olarak kabul edilmez. Değerlendirme, başvuru sırasında yetkili bir sağlık kurulunun vereceği “sağlam” raporu ile yapılır. Kurul, kişinin mevcut ruhsal durumunu değerlendirir; geçmişteki sağlık verileri tek başına bir engel oluşturmaz.
Bazı özel meslek grupları (pilotluk, polislik, askerlik, vb.) ile silah ruhsatı gibi durumlar için ise daha detaylı ve sıkı sağlık taramaları yapıldığı bir gerçektir. Bu meslekler, doğaları gereği yüksek dikkat, stres yönetimi ve ruhsal denge gerektirdiğinden, yönetmelikleri daha spesifik olabilir. Bu süreçlerde de kişinin e-Nabız kayıtlarından ziyade, yine tam teşekküllü bir hastaneden alınacak güncel sağlık kurulu raporu esas alınır. Geçmişte bir psikiyatri tedavisi görmüş olmak, otomatik bir eleme sebebi değildir. Sağlık kurulu, kişinin mevcut durumunu, hastalığın seyrini, tedaviye verdiği yanıtı ve şu anki işlevsellik düzeyini değerlendirerek bir karar verir. Başarıyla tedavi edilmiş, remisyonda (belirtisiz dönemde) olan ve kişinin işlevselliğini etkilemeyen birçok durum, bu meslekler için engel teşkil etmeyebilir. Dolayısıyla, korkulması gereken şey tedavi görmek değil, tedavi edilmemiş bir rahatsızlığın kişinin yaşamını ve işlevselliğini olumsuz etkilemesidir. Yardım aramak, bir zayıflık değil, kişinin kendi sağlığına ve geleceğine sahip çıktığının bir göstergesidir.