Psikosomatik bozukluklar, zihinsel ve duygusal faktörlerin fiziksel sağlık üzerindeki etkilerini ifade eden bir terimdir. Bu bozukluklar, stres, kaygı, depresyon gibi psikolojik faktörlerin bedensel semptomlarla birlikte ortaya çıktığı durumlardır. Psikolojik ağrı, bireyin yaşadığı düşüncelerin ve duygusal durumun yoğunlaşmasıyla kendini gösteren bir durumdur. Bu ağrı, kişinin konuşmalarında sürekli olarak ağrı belirtileriyle ilgili konulara odaklanmasına ve tüm sorunlarını bu ağrıya bağlamasına yol açar. Aynı zamanda, bu durumda sorumluluklardan kaçınmak amacıyla ağrıyı bahane gösterme eğilimi de görülebilir. Psikolojik ağrıyla mücadele eden kişiler genellikle sürekli olarak farklı hekimlere başvururlar. Ancak, fiziksel bir bulgu olsa bile bu ağrının tam olarak açıklanması mümkün değildir. Bunun nedeni, ağrının asıl kökeninin psikolojik faktörlerden kaynaklanmasıdır. Bu durumda, kişi ağrıya karşı artan bir hassasiyet geliştirir. Bununla birlikte, ağrının psikolojik nedenlere bağlı olduğu söylendiğinde, aşırı tepki gösterir ‘yalan söylemediğini ağrı hissettiğini’ gibi kızgınlık ifadeleri ile savunmalar yapar. Psikolojik ağrıyla mücadele ederken, hasta sık sık gereksiz zamanlarda ve aşırı miktarda ağrı kesici ilaç kullanma eğilimi de gösterebilir. Bu ilaçlar, ağrının hafifletilmeye çalışıldığı ancak genellikle etkili olmadığı şeklinde şikayetlerdir. Bu ağrı bozukluğu genellikle bu sebeplerle sürekli ve kronik bir hale dönüşür.
“Psikosomatik hastalık” ne demektir ?
Bu Makaledeki Başlıklar
Psikosomatik hastalık, bir kişinin zihinsel veya duygusal durumunun fiziksel sağlığını etkileyen bir hastalık veya belirtidir. “Psiko” kelimesi, zihin veya ruh anlamına gelirken, “somatik” kelimesi ise vücut veya fiziksel anlamına gelir. Psikosomatik hastalıkların temelinde, psikolojik veya duygusal stres faktörleri vardır ve bu faktörler vücutta fiziksel semptomlara veya rahatsızlıklara yol açabilir. Psikosomatik bozukluklar, kişinin zihinsel ve duygusal durumu ile fiziksel sağlığı arasında karmaşık bir ilişki olduğunu gösteren bozukluklardır. Ancak, psikosomatik bozuklukların tanısını koymak için belirli kriterler bulunmamaktadır. Bunun nedeni, psikosomatik bozuklukların teşhisinin genellikle diğer tıbbi ve psikiyatrik değerlendirmelerin yanı sıra bir uzmanın klinik deneyimine dayanmasıdır. Psikosomatik bozuklukların tanısı, genellikle belirtilerin ve semptomların fiziksel sağlık sorunlarıyla ilişkisi ve bu belirtilerin altında yatan psikolojik faktörlerin incelenmesi yoluyla konulur. Uzmanlar, genellikle tıbbi testlerin sonuçları, belirtilerin süresi ve şiddeti, psikososyal stres faktörleri, duygusal ve zihinsel durumun değerlendirilmesi gibi bilgileri kullanarak psikosomatik bir bozukluğun varlığını değerlendirebilirler. Örneğin, hasta sürekli tekrarlayan mide ağrısı yaşar ve tıbbi testler sonucunda herhangi bir fiziksel neden bulunmadığında, uzmanlar mide ağrısının altında yatan stres, kaygı veya duygusal faktörleri değerlendirir ve psikosomatik bir bozukluğun olası bir nedeni olarak düşünülür. Ancak, net bir tanı koymadan önce, başka tıbbi veya psikiyatrik durumların dışlanması ve belirtilerin ve semptomların fiziksel sağlık sorunlarına bağlı olmadığından emin olunması önemlidir. Dolayısıyla, psikosomatik bozuklukların tanısı, karmaşık bir değerlendirme süreci gerektirir ve bireysel duruma bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bu nedenle, psikosomatik bozukluk tanısının kesin kriterleri olmadığını belirtmek önemlidir.
Psikosomatik Bozukluklar Kimlerde Daha Sık Rastlanır?
Psikosomatik bozukluklar, genellikle bireylerin duygusal ve zihinsel sağlığını etkileyen çeşitli faktörlerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Psikosomatik bozukluklar herhangi bir yaşta ve herhangi bir
cinsiyette ortaya çıkabilir. Ancak bazı kişilerde daha sık rastlanır. Psikosomatik bozuklukların risk faktörlerini etkileyen bazı faktörler bulunmaktadır: Duygusal hassasiyet: Duygusal olarak daha hassas olan bireyler, stresli durumlarla başa çıkmada zorlanabilirler ve bu da fiziksel semptomlara yol açıp psikosomatik bozukluklara yol açabilir. Yoğun stres: Yoğun ve sürekli stres altında olan kişilerde, psikosomatik semptomların ortaya çıkma olasılığını artabilir. Örneğin, iş stresi, aile sorunları veya ciddi bir travma yaşamak bu riski neden olur. Zihinsel sağlık sorunları: Anksiyete bozukluğu, depresyon veya başka bir zihinsel sağlık sorunu olan bireyler, psikosomatik semptomları yaşama olasılığı daha yüksektir. Kişilik özellikleri: Bazı kişilik özellikleri, psikosomatik semptomların ortaya çıkmasında rol oynar. Örneğin, mükemmeliyetçilik, aşırı endişe, içe kapanıklık gibi özellikler psikosomatik semptomlara yatkınlığı artırmaktadır. İletişim sorunları: Duygusal ihtiyaçlarını ifade etmekte güçlük çeken veya duygusal deneyimlerini paylaşmakta zorlanan kişiler, stresin fiziksel semptomlarla dışa vurmasına daha yatkın bir vücuda sahiptirler. Ancak unutulmamalıdır ki her birey farklıdır ve kişisel deneyimler, genetik faktörler ve çevresel etkenler de her birey üzerinde farklı rol oynar.
Psikosomatik Bozukluk Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?
Psikosomatik hastalıklarda doğru ve erken teşhis oldukça önemlidir. Sadece bedensel etkenlere odaklanmak, tedavi sürecini yanıltıcı bir hale getirir ve sonuç alınmasına engel olabilir. Hastanın şikayetleri dikkatlice dinlenmeli ve ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir. Anksiyete, obsesif kompulsif bozukluk ve depresyon gibi durumlar ortaya çıktıktan sonra tedavi yöntemleri değişebilir. Bu durumda tedavi iki farklı yönde ilerler ve hızlı bir iyileşme hedeflenir. İlk yöntem genellikle psikoterapidir ve hastanın psikolojik durumunu iyileştirmeyi amaçlar. Psikoterapi, hastanın düşünce kalıplarını, duygusal tepkilerini ve davranışlarını anlamasına yardımcı olur. Terapist, hastanın içsel dünyasını keşfederken, stres, travma veya duygusal sorunlar gibi tetikleyicileri belirlemeye çalışır. Bu süreçte terapist, hasta ile bir güven ilişkisi kurar ve hastanın duygusal yükünü hafifletmeye yönelik stratejiler geliştirir. İkinci yöntem ise psikoterapiye ek olarak, bazı durumlarda ilaç tedavisi de önerilebilir. Özellikle depresyon veya anksiyete gibi belirgin psikolojik sorunları olan hastalarda ilaçlar, semptomların kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Ancak, ilaç tedavisi her zaman gerekli olmayabilir ve tedavi planı bireysel ihtiyaçlara göre belirlenir. Psikosomatik bozuklukların tedavisinde ayrıca yaşam tarzı değişiklikleri, stres yönetimi teknikleri ve egzersizler gibi yöntemler de kullanılabilir. Bu tedavi yaklaşımları, hastanın stresle başa çıkmasını ve beden ile zihin arasındaki dengeyi sağlamasını destekler. Psikosomatik bozuklukların tedavisinde erken ve doğru teşhis önemlidir. Psikoterapi, ilaç tedavisi, yaşam tarzı değişiklikleri ve stres yönetimi gibi farklı tedavi yöntemleri kullanılarak hastaların iyileşmesi hedeflenir. Tedavi süreci, hastanın bireysel ihtiyaçlarına ve semptomların şiddetine göre şekillendirilir. Uzun vadeli tedavi planı ve düzenli takip, psikosomatik bozukluğu olan hastaların sağlıklarını yeniden kazanmalarına yardımcı olur. Ayrıca, psikosomatik bozuklukların tedavisinde hastanın kendi sorumluluklarını üstlenmesi de önemlidir. Psikosomatik bozuklukların tedavi sürecinde terapi oturumları düzenli olarak gerçekleştirilir. Terapist, hastanın duygusal ve zihinsel durumunu takip eder, semptomların azalıp azalmadığını değerlendirirve gerektiğinde tedavi planını günceller. Tedavi sürecinde hasta, terapiye katılımıyla birlikte kendi iyileşme yolunda adımlar atar ve terapistin yönlendirmelerini takip eder. Ayrıca, hastaların yaşam tarzlarında bazı değişiklikler yapmaları da istenebilir. Sağlıklı beslenme, düzenli uyku, egzersiz yapma ve stresten uzak durma gibi faktörler, beden ve zihin arasındaki dengeyi destekleyerek iyileşmeyi hızlandırılır. Tedavinin başarılı olabilmesi için hasta ve terapist arasındaki iletişim ve işbirliği de büyük önem taşır. Hasta, tedavi sürecinde yaşadığı duygusal ve fiziksel değişimleri terapiste aktarmalı ve tedaviye aktif olarak katılmalıdır. Terapist ise hastanın ihtiyaçlarını anlamaya ve uygun tedavi stratejilerini belirlemeye çalışır çünkü psikosomatik bozuklukların tedavisi multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Psikoterapi, ilaç tedavisi, yaşam tarzı değişiklikleri, stres yönetimi teknikleri ve hasta-terapist işbirliği, hastaların iyileşme sürecini destekler ve hızlandırır. Erken teşhis, doğru tedavi yöntemlerinin seçimi ve düzenli takip, psikosomatik bozuklukları olan bireylerin sağlıklarını yeniden kazanmalarına yardımcı olur.
Psikosomatik bozukluklar yeterli bir tıbbi açıklama olmadan kişiyi rahatsız eden fiziksel belirtiler olarak tanımlanabilir. Başka bir deyişle psikolojik stres yükü fizyolojik işlevselliği bozduğu durumlara psikosomatik bozukluk denilebilir.
Psikosomatik sözcüğü psyche (ruh) ve soma (beden) anlamına gelen kelimelerden oluşmaktadır. Bu yönüyle ruhsallık (psikolojik durum) ve beden ilişkisine gönderme yapar.
Psikosomatik bozuklularda çok geniş yelpazede belirtiler görülebilmektedir. Bedensel, fizyolojik olabilecek her türlü belirti bir bakıma psikosomatik olma ihtimalini taşımaktadır. Bazıları; ağrı (fibromiyalji vs.), kaşıntı, hissizlik, kas gücü kaybı, saç dökülmesi, cilt problemleri vb. olabilmektedir.
Bazı ileri durumlarda kronik ve kompleks hastalıklar da psikosomatik bozukluklar dahilinde görülebilmektedir. Psikosomatik bozukluklar son yıllarda bilimsel çalışmalara sıkça konu olmaktadır.
Birçok tıp branşını (nöroloji, dahiliye, pediatri, cerrahi vs.) ilgilendiren bir konu olması nedeniyle sadece psikiyatri alanında değil neredeyse tıbbın her alanında araştırmaların ilgi odağı olmuştur (PubMed , vs).
Psikolojik Ağrılar ve Ağrı Kontrolü
Psikolojik ağrının önde gelen özelliği ağır ve uzun süreli ağrıdır. Ağrı gerçekte doku hasarının belirtisidir. Psikolojik ağrıda doku hasarı olmaz ya da hasar olsa bile olan ağrının şiddetini ortaya çıkaracak kadar hafif olmaz. Yani o hastalık veya doku hasarı için beklenen ağrıdan daha fazla hissedilir, yaşanır. Ağrıyı açıklayacak organik bir neden bulunmaz. Organik bir neden varsa bile belirti bu organik bozuklukla uyumlu değildir.
Bu bozukluğu yaşayan hastaların ağrıyı duyma/hissetme eşikleri de düşüktür. Yani diğer kişilerde ağrı uyaranı az miktarda ağrı hissettirir. Ancak ağrı bozukluğu yaşayan kişilerde daha fazla hissedilir. Bu da ağrı belirtilerinin abartılması şeklinde anlaşılmaktadır. Bazen ortaya çıkan ağrı çevresindekilerin ilgisini toplamak üzere abartılarak kullanılabilir.
Sıklıkla birden fazla ağrı kesici ilacı gerekli gereksiz zamanlarda fazla miktarlarda alarak ağrılarını dindirmeye/geçirmeye çalışırlar. Ancak psikolojik kökenli olduğundan ve stres verici olaylarla ağrı arttığından klasik ağrı kesicilerle ağrı geçirilemez, belki biraz azaltılabilir. Sık sık doktor ve tedavi değiştirmeye yol açan bir durumdur.
Ağrının ortaya çıkışını anlamak, bu bedenselleştirmelerini tercüme etmek psikoterapinin amacıdır. Bu anlamda kişinin ruhsal aygıtında sözel veya sözsüz ifade bulamayanın bedende ortaya çıkış şeklidir. Ağrı veya başka bir bedenselleştirme (somatizasyon) durumunu derinlemesine anlamak gerekir.
Psikolojik Ağrı Belirtileri
- Düşünceler büyük ölçüde belirti düzeyinde yoğunlaşmıştır.
- Konuşmalar hep ağrı belirtileri ile ilgilidir. Tüm sorun ve yeti kaybı (fonksiyon kaybı) yaşanan bu ağrı ile açıklanmaya çalışılır ve/veya bahane göstererek sorumluluklardan kaçınılır (sekonder kazanç). Sıklıkla bu durum “ağrım olmasaydı, şunu yapardım” şeklinde ifade bulur.
- Ağrı sebebiyle sürekli başka hekimlere başvurulur.
- Tanım gereği fizik bulgu olsa bile bu hastanın ağrısını açıklamakta yetersizdir.
- Ağrıya karşı duyarlılık artışı söz konusudur.
- Ağrı bozukluğunun nedeninin psikolojik olduğu cevabına karşı tepki gösterilir: “Ben yalan mı söylüyorum? Ben duyduğum ağrıyı size söylüyorum. Kafamdan uydurmuyorum. Keyfimden doktor doktor dolaşmıyorum.” gibi kızgınlık belirten cevaplar veya savunmalar gösterilebilir.
- Sıklıkla birden fazla ağrı kesici ilacı gerekli gereksiz zamanlarda fazla miktarlarda alarak ağrıların dindirilmeye çalışılması.
- Psikolojik kökenli olduğundan ve psikolojik nedenlerle/stres verici olaylarla ağrı arttığından klasik ağrı kesicilerle ağrı geçirilemez, belki biraz azaltılabilir. Tedavi ile veya kendiliğinden düzelme olasılığı vardır. Ancak eklenen bazı diğer rahatsızlıklar ağrının şiddetlenmesine neden olabilir, sıklıkla da olmaktadır. Sıklıkla ağrı bozukluğu süregen/devamlı (kronik) hal alarak devam eder.
Tedavi
Bilişsel Davranışçı Terapiler: Gevşeme ve imajinasyon teknikleri, yeniden yapılandırma.
Psikanalitik Grup Terapisi (Grup Analizi): Psikanalitik çerçeve dahilinde (zaman, mekan,) üyeler (4-10 kişi arası) ve kondüktörün katılımıyla gerçekleştirilmektedir. Genellikle haftada bir kez bir buçuk saatlik seanslardan oluşmaktadır. Grup yeni katılımcılara açıktır ve hedeflerine ulaşmış veya kişisel süreçlerinde tatmin edici bir seviyeye ulaştıklarını düşünen katılımcıların ayrılışlarına izin verir. Terapi süresi bireysel ihtiyaçlara göre değişir (ortalama 9 ay-3 yıl).