Cinsel İşlev Bozukluğu, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ICD-10’da kişinin cinsel ilişkilerde arzu ettiği biçimde bulunamaması şeklinde tanımlanmıştır. Cinsel tepki sürecini bilmek cinsel işlev bozukluğunu anlayabilmek için gereklidir. Bu süreç, birbiriyle bağlantılı ancak anatomik ve nörofizyolojik açıdan birbirinden belirgin olarak ayrılan dört evreden oluşmaktadır: Cinsel istek, uyarılma, orgazm ve çözülme.
Cinsel istek, bireyi arayışa ve cinsel uyarıya yanıt vermeye yönlendiren, cinsel uyarılmaya eşlik eden, bir cinsel davranışla sonuçlanma eğiliminde olan psikobiyolojik enerjidir. Nörofizyolojik ve psikolojik süreçler ile hormonlar tarafından oluşturulan bir motivasyon kaynağı ya da içgüdüsel bir durumdur.
Cinsel İşlev Bozukluğu ve Tedavisi
Uyarılma evresi, erotik duygu ve düşüncelerin belirmesi sonucunda erkekte ereksiyonun (sertleşmenin), kadında lubrikasyonun (vajinal ıslanmanın) ortaya çıkmasıyla karakterizedir.
Orgazm evresi ise en kısa süren ama haz açısından en yoğun evredir. Erkekte ejekülasyon (boşalma) ile karakterizedir. Kadında ise perine ve vajina etrafındaki ritmik refleks kasılmalar ile karakterizedir. Cinsel işlev bozuklukları bu üç evredeki sorunları kapsar.
Çözülme evresi fizyolojik değişikliklerin dakikalar içinde aynı sırayı izleyerek kaybolmasının gerçekleştiği son evredir. Kadınlar bu evrede erkeklerden farklı bir biçimde yeniden uyarılma ve orgazm evresine tekrar ulaşabilme potansiyeline sahiplerdir.

Cinsel Terapi ve Cinsel İşlev Bozukluğu
İnsan davranışı ve cinselliği bedensel, psikolojik ve sosyal koşullardan etkilenir. Cinsellik sadece cinsel organlarla sınırlı değildir. Cinsellikle ilgili duygular, düşünceler ve yerleşmiş inançlar vardır. Yerleşmiş inançların çoğu zaman hatalı olabildiği bilinmektedir. Cinsel işlev bozuklukların ortaya çıkışında kişinin bedensel ve psikolojik özellikleri etkili olabilir. Ancak aynı zamanda ilişki sorunları cinsel sorunların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Doğal olarak cinsel işlev bozukluklarının tedavisi de oluşumunda rol oynayan etkenlere göre değişebilir. Kişi ile görüşülerek sorunu ortaya çıkaran ve sorunun yerleşmesine neden olan etkenler birlikte incelenir. Sorunun tedavisinde etkili olacak ilaç tedavileri ve/veya psikoterapiler seçilir.
-Geç Boşalma
-Sertleşme Bozukluğu
-Kadın Orgazm Bozukluğu
-Kadında Cinsel İlgi/ Uyarılma Bozukluğu
-Cinsel Organlarda-Pelviste (Kasık) Ağrı Bozukluğu
-Erken Boşalma
-Maddenin/İlacın Yol Açtığı Cinsel İşlev Bozukluğu
Cinsel İşlev Bozukluğu Tedavisi
Cinsel Terapiler: Cinsel sorunlar konusunda eğitim almış deneyimli psikiyatrist ve klinik psikologlar tarafından birey ya da çiftlere uygulanan bir tür kognitif davranış tedavisidir. Randevu almak için tıklayınız.
İlaç Tedavisi: Cinsel işlev bozukluğu tıbbi veya biyolojik bir nedene bağlı ise, tedavisi ilaç veya diğer tıbbi tedaviler olacaktır. Bu durumda tedaviyi, ürologlar, kadın hastalıkları ve doğum uzmanları ya da psikiyatristler yaparlar.
Prof. Dr. Ali Keyvan kimliğiyle, cinsel işlev bozuklukları ve tedavi yaklaşımlarını temel psikolojik kuramlar çerçevesinde ele alan bilimsel bir makaleyi aşağıda bulabilirsiniz.
Cinsel İşlev Bozukluklarının Etiyolojisi ve Tedavisinde Bütüncül Yaklaşımlar: Psikodinamik ve Bilişsel-Davranışçı Perspektifler
Yazar: Uzm. Dr. Ali Keyvan, Psikiyatrist
Özet
Cinsel işlev bozuklukları, bireyin cinsel yanıt döngüsünün (istek, uyarılma, orgazm, çözülme) herhangi bir aşamasında sürekli veya tekrarlayan bir biçimde sorun yaşayarak belirgin bir sıkıntıya veya kişilerarası zorluklara neden olması durumudur. Yüksek prevalans oranlarına sahip olan bu bozukluklar, bireyin yaşam kalitesini, benlik saygısını ve partner ilişkilerini derinden etkilemektedir. Etiyolojisi tek bir nedene indirgenemeyecek kadar karmaşık olan cinsel işlev bozuklukları, biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel faktörlerin etkileşiminin bir ürünüdür. Bu makale, cinsel işlev bozukluklarının psikolojik temellerini, psikanalitik/psikodinamik, bilişsel-davranışçı ve sistemik (çift) kuramlar ışığında incelemeyi amaçlamaktadır. Her bir kuramın sunduğu özgün bakış açısı, vakanın formülasyonunda ve en etkili tedavi stratejisinin belirlenmesinde klinisyenlere yol gösteren bütüncül bir çerçevenin gerekliliğini vurgulamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Cinsel İşlev Bozukluğu, Cinsel Terapi, Psikodinamik Yaklaşım, Bilişsel-Davranışçı Terapi, Performans Anksiyetesi, Biyopsikososyal Model.
1. Giriş
Psikiyatri pratiğinde sıkça karşılaştığımız cinsel işlev bozuklukları, genellikle utanç ve suçluluk duyguları nedeniyle gizlenen, ancak birey ve çift üzerinde yıkıcı etkileri olabilen klinik tablolardır. Cinsellik, yalnızca biyolojik bir eylem değil, aynı zamanda derin psikolojik ve ilişkisel anlamlar taşıyan karmaşık bir deneyimdir. Bu nedenle, bir cinsel semptomun ortaya çıkışı, genellikle suyun yüzeyindeki bir buzdağı gibi, altta yatan daha derin intrapsişik veya kişilerarası çatışmaların bir yansımasıdır. Modern psikiyatri, bu bozuklukları anlamak için indirgemeci bir yaklaşımdan uzaklaşarak, biyopsikososyal bir model benimsemiştir. Bu makalede, bu modelin “psiko” ve “sosyal” bileşenlerini, temel kuramcıların perspektifinden derinlemesine inceleyeceğiz.
2. Kuramsal Yaklaşımlar
2.1. Psikanalitik ve Psikodinamik Yaklaşım
Sigmund Freud’un öncülük ettiği bu yaklaşım, cinsel semptomların kökenini erken çocukluk dönemindeki psikoseksüel gelişim evrelerinde yaşanan saplanmalarda (fiksasyon) ve çözülmemiş bilinçdışı çatışmalarda arar.
-
Freud ve Oedipal Çatışma: Klasik psikanalize göre, sertleşme bozukluğu veya erken boşalma gibi erkek cinsel işlev bozuklukları, bilinçdışı “kastrasyon anksiyetesi”nin (iğdişlik kaygısı) bir tezahürü olabilir. Cinsel birleşme, ensestiyöz bir yasağın ihlali olarak algılanabilir ve bu durum, suçluluk ve kaygıya yol açarak cinsel yanıtı inhibe edebilir. Benzer şekilde, kadınlarda cinsel isteksizlik veya orgazm bozukluğu, çözülmemiş Oedipal/Elektra kompleksi veya “penis kıskançlığı” gibi bilinçdışı dinamiklerle ilişkilendirilebilir.
-
Modern Psikodinamik Bakış: Günümüzdeki psikodinamik yaklaşımlar, bu klasik formülasyonların ötesine geçerek, cinsel işlev bozukluğunu erken dönem bağlanma sorunları, narsisistik yaralanmalar, yakınlık ve teslimiyet korkusu gibi daha ilişkisel temellere dayandırır. Cinsel semptom, partnerle olan güç mücadelesinin, terk edilme korkusunun veya duygusal olarak kendini açığa vurma kaygısının bir ifadesi olabilir. Örneğin, vajinismus, bilinçdışı bir şekilde partneri “içeri almama”, yani duygusal veya fiziksel olarak istilaya karşı bir savunma olarak işlev görebilir.
2.2. Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım (BDT)
Bu yaklaşım, cinsel işlev bozukluklarını öğrenilmiş hatalı davranışlar ve bu davranışları sürdüren işlevsel olmayan düşünce kalıpları çerçevesinde ele alır. Cinsel terapinin modern temelleri büyük ölçüde bu ekole dayanır.
-
Masters ve Johnson’ın Davranışçı Devrimi: Bu ikilinin çığır açan çalışmaları, cinsel işlev bozukluklarının merkezine performans anksiyetesini yerleştirmiştir. Bireyin, “başarılı” bir cinsel performans sergileme konusundaki aşırı endişesi, sempatik sinir sistemini aktive ederek cinsel uyarılma için gerekli olan parasempatik yanıtı sabote eder. Bu, bir kısır döngü yaratır: Başarısızlık korkusu, başarısızlığa; bu başarısızlık da bir sonraki denemede daha yoğun bir korkuya neden olur. Masters ve Johnson, bu döngünün bir diğer önemli parçası olarak “izleyici rolü”nü (spectatoring) tanımlamıştır. Birey, deneyimin akışına kendini bırakmak yerine, endişeyle kendi performansını veya partnerinin tepkilerini dışarıdan bir gözlemci gibi izler. Bu zihinsel “izleme”, haz ve uyarılmayı imkansız kılar.
-
Helen Singer Kaplan ve Üç Aşamalı Model: Kaplan, Masters ve Johnson’ın modelini, psikodinamik unsurları da içeren “İstek, Uyarılma, Orgazm” modeliyle zenginleştirmiştir. Özellikle cinsel isteksizliğin, basit bir davranışsal sorundan çok, daha derin psikolojik ve ilişkisel kökenleri olabileceğini vurgulamıştır.
-
Bilişsel Model (Beck & Ellis): Bu model, cinsel işlev bozukluğuna neden olan otomatik olumsuz düşüncelere ve bilişsel çarpıtmalara odaklanır. Örnekler:
-
“Sertleşmeyi başaramazsam, tam bir erkek değilim demektir.” (Hep ya da Hiç Düşüncesi)
-
“Partnerim orgazm olmazsa, bu benim hatamdır ve ilişkimiz biter.” (Felaketleştirme, Kişiselleştirme)
-
“Cinsellik her zaman mükemmel ve tutkulu olmalıdır.” (Gerçekdışı Beklentiler) Bu düşünceler, performans anksiyetesini körükleyen temel yakıttır.
-
2.3. Sistemik (Çift) Yaklaşımı
Bu yaklaşım, cinsel sorunu bireyin bir patolojisi olarak değil, çift ilişkisi sisteminin bir semptomu olarak görür. Sorun “hastada” değil, “ilişkidedir”. Cinsel işlev bozukluğu, çift arasındaki iletişim eksikliği, çözülmemiş çatışmalar, güç mücadeleleri veya gizli öfkenin bir ifadesi olabilir. Örneğin, cinsel isteksizlik, partnerden intikam almanın veya kontrolü elinde tutmanın pasif-agresif bir yolu olarak işlev görebilir. Bu nedenle tedavi, bireye değil, çiftin etkileşim kalıplarına odaklanmalıdır.
3. Klinik Yansımalar ve Tedavi Stratejileri
Kuramların bu zenginliği, tedaviye de bütüncül bir yaklaşımı zorunlu kılar. Modern cinsel terapi, genellikle BDT temelli olmakla birlikte, diğer ekollerden de beslenir.
-
Psiko-eğitim: Cinsellik ve cinsel yanıt döngüsü hakkında doğru bilgileri vermek, mitleri ve yanlış inanışları yıkmak tedavinin ilk adımıdır.
-
Duyusal Odaklanma (Sensate Focus): Masters ve Johnson tarafından geliştirilen bu yapılandırılmış egzersizler, çiftin performans hedefi olmadan, sadece haz almaya ve vermeye odaklanmasını sağlayarak performans anksiyetesini ve izleyici rolünü ortadan kaldırmayı hedefler.
-
Bilişsel Yeniden Yapılandırma: Cinsellikle ilgili otomatik olumsuz düşünceleri ve bilişsel çarpıtmaları tanımak ve bunlara meydan okumak hedeflenir.
-
Çift Terapisi: İlişkideki temel çatışmaları, iletişim sorunlarını ve güç dinamiklerini ele almak, genellikle cinsel semptomun kendiliğinden düzelmesini sağlar.
-
Farmakoterapi: Gerekli durumlarda, özellikle komorbid anksiyete veya depresyon varlığında, ilaç tedavileri de bütüncül tedavi planının bir parçası olabilir.
4. Sonuç
Klinik tecrübelerimiz, cinsel işlev bozukluklarının nadiren tek bir boyutu olduğunu göstermektedir. Bir vakanın altında yatan bilinçdışı bir çatışma, hatalı bilişsel şemalarla pekişebilir ve mevcut ilişki dinamikleri tarafından sürdürülebilir. Bu nedenle başarılı bir tedavi, semptomun ardındaki bireyi ve ilişkiyi, tüm bu kuramsal mercekleri kullanarak anlamayı gerektirir. Terapist olarak görevimiz, bu karmaşık yapıyı hastamızla birlikte çözümlemek ve onlara daha sağlıklı, doyumlu bir cinsel yaşama giden yolda rehberlik etmektir.







