Toplumda en ufak bir sıkıntıdan en ağır akıl hastalığına kadar her türlü ruhsal rahatsızlığa depresyon dendiğini görüyoruz. Oysa depresyon, kendiliğinden kısa sürede geçmeyen ve kişinin günlük işlevselliğini olumsuz etkileyen bir ruhsal çökkünlük halidir. Depresyon insanın kendini iyi hissetmemesi, daha önce zevk aldığı şeylerden zevk almaması, karamsar, huzursuz ya da kederli, hüzünlü bir ruh hali içerisine girmesidir. Depresyon içerisindeki hasta, durumunu “üzüntülü, sıkıntılı, kederli, ümitsiz” olarak ifade eder. Çoğu zaman da bunu “hiçbir şeyden zevk alamıyorum, depresifim” veya “artık yaşamanın bir anlamı yok” şeklinde ifade eder.Depresyonun iki türü vardır. Birincil depresyon bedensel veya ruhsal hastalığa bağlı olmaksızın ortaya çıkan depresyon türü iken, ikincil depresyon bedensel veya başka bir ruhsal hastalık sonrası ortaya çıkar.
Depresyon için En Sık Görülen Risk Etkenleri
Bu Makaledeki Başlıklar
- Erken ebeveyn kaybı
- Kaygı bozuklukları
- Düşük sosyoekonomik düzey
- Boşanma, ayrı yaşama
- İşsizlik
- Daha önce depresyon geçirmiş olma
- Yakın zamanda önemli yaşam olayları, stres etkenleri
- Kişilik yapısı
- Hormonal değişiklikler
- Tıbbi hastalıklar
Depresyon Bozukluklarının Çeşitleri
Majör Depresyon: Günün çoğunluğunda depresif hissetme, günlük aktivitelere ilginin azalması, hayattan ve etkinliklerden zevk alamama, belirgin kilo artışı ya da azalışı, şiddetli uykusuzluk ya da uyanamama hali, özgüvensizlik, enerjisizlik, dikkat konsantrasyonun bozulması ve benzeri belirtiler. Bu sürecin en az 2 hafta boyunca hayatın mesleki, sosyal ve diğer alanlarındaki işlevselliğinde belirgin aksamaya sebep olması gerekmektedir.
Minör Depresyon: Çok ağır olmasa da hüzün, üzüntü, hayattan zevk alamama (anhedoni) gibi belirtilerin olmasıdır. Minor depresyon majör depresyonun eşik altı kalmış şeklidir denilebilir. Belirti sayısı ve tanı kriterleri genelde majör depresyonu karşılamayan durumları kapsar.
Distimik Bozukluk: Kronik (süreğen) bir depresyon türüdür. Şiddeti, major depresyona göre daha hafiftir ancak uzun sürmesi, kişinin hayat kalitesini ve işlevselliğini oldukça olumsuz etkiler. Çocukluktan yaşlılığa kadar herhangi bir yaş döneminde izlenebilir. Distimik bozukluk depresyonun yıllara yayılan sinsi sürebilen şeklidir. Çoğunlukla kişi depresyonda olduğunun farkında değildir. Distimik belirtiler hayatın akışı içinde entegre olmuş şekilde hayat tarzına bürünmüştür. Kişinin hayatla kendiyle ilgili birçok memnuniyetsizliği olabilir, ancak kişi içsel tatmini ve çözümü dışsal arayışlara girerek arayabilir.
Premenstüral (Aybaşı) Öncesi Disfori Bozukluğu: Premenstürel dönem öncesi gelişen yoğun ve belirgin duygusal değişkenlik, belirgin biçimde kolay kızma öfkelenme ya da kişiler arası çatışmalarda artma, belirgin çökkün duygudurum, umutsuzluk duyguları.
Maddenin Yol Açtığı Depresyon: Maddeye bağlı çökkün duygudurum ya da neredeyse bütün etkinliklere karşı ilgide belirgin azalma ya da bunlardan zevk alamama durumu ile belirlenir.
Melankoli Özellikleri Gösteren Depresyon: Genelde zevk verebilecek uyaranlara karşı tepkisiz kalma söz konusudur. Zevk alabilme yeteneği yalnızca azalmış değil neredeyse tam olarak ortadan kalkmıştır. Melankoli özellikleri gösteren depresyonda, belirleyicisine özgü duygudurum mevcuttur. Melankoli özellikleri göstermeyen depresyonda görülen duygudurumdan nitelik olarak çok değişiktir.
Değişik (Atipik) Özellik Gösteren Depresyon: Duygudurum tepkiselliği, olumlu olaylarla karşılaşıldığında sevinebilme yeterliliği söz konusudur. Dış koşullar iyi olursa, hasta uzun süreli olarak ötimi (üzüntülü olmama) durumunda kalabilir. Yeme isteğinde artma, açıkça daha çok yemek yeme ya da kilo alma ile kendini belli edebilir. Gün içinde toplamda en az 10 saati geçen gündüz uykularını ya da gece uykusunun uzamasını kapsayabilir.
Mevsimsel Örüntü Gösteren Depresyon: Yoğun depresyon dönemlerinin yılın belirli zamanlarında başlıyor ve yatışıyor olmasıdır. Ayrıca mevsimsel depresyon dönemleri, kişinin yaşamı boyunca ortaya çıkan mevsimsel olmayan dönemlerinden sayıca daha çok olmalıdır. Mevsimsel örüntüde ortaya çıkan yeğin depresyon dönemleri, çoğu zaman, yüksek bir içsel güç, çok uyku uyuma, çok yemek yeme, kilo alma ve karbonhidratlara aşırı düşkünlük göstermeyle belirlidir.
Belirtiler
İştahta değişme (genellikle azalma ve kilo kaybı), uyku bozukluğu, bedensel yakınmalar, huzursuzluk, cinsel istek ve etkinlikte azalma, işe ya da etkinliklere karşı ilgi kaybı, değersizlik, kendini küçük görme ve özgüvende azalma, kendi kendini kınama, suçluluk duyguları, düşüncelerde yavaşlama, anksiyete, karamsarlık, ölüm düşünceleri ya da intihar girişimleri görülür.
Psikomotor retardasyon yani hastanın hareketlerinde yavaşlama görülür. Yüz ifadesinde donuklaşma, alın çizgileri derinleşme mevcuttur. Sıklıkla bakışlar sabitleşmiş, omuzlar düşük, duruş kambur, baş öne eğiktir. Kaşlar arasında dikey yerleşimli derin kırışıklıklar görülür. Bunlara psikomotor ajitasyon eşlik edebilir. Ellerini ovuşturup durma, saç çekme, yerinde duramama, ileri geri yürüme. Hastanın kendine bakımı azalmıştır.
Konuşma alçak sesli ve yavaştır. Bilinç bozukluğu belirtisi göstermez. Zaman, yer ve kişiye yönelim bozukluğu yoktur. Hasta unutkanlıktan yakınır. Fakat bu gerçek bir bellek bozukluğu değildir. Dikkat ve konsantrasyon alanında düşüncelerini toparlayamama, dikkati ve düşünceleri belirli bir konu üzerinde odaklayamama görülür. Bu sebeple kitap okuyamama, televizyon izleyememe gibi belirtiler ortaya çıkar. Çok ağır depresyon durumlarında işitsel varsanılar görülebilir. Olmayan sesler duyulabilir. Kişinin düşünce hızı yavaşlamıştır. Sorulara cevabı gecikmeli ve kısadır. Emosyonel alanda depresif duygudurum hakimdir. Hiçbir şeyden zevk alamama söz konusudur. Davranışsal alanda genellikle hastalar yorgunluk ve bitkinlikten yakınırlar.
Depresyon Tedavisi
Randevu almak için tıklayınız:
Psikofarmakoterapi (İlaç Tedavisi): Tedavide etkinliği kanıtlanmış ilaçlar gerekli görüldüğünde psikoterapi ile eş zamanlı kullanılır. En çok antidepresan ilaç grupları kullanılır. Orta ve ağır şiddetli depresyonda daha çok tercih edilen yöntemdir.
Bilişsel Davranışçı Terapi : Davranış aktivasyonu ve klasik davranışçı akım kuramlarından beslenen yöntemleri kullanılır. İlaç tedavisi gibi ve aynı etkinlik gücünde remisyon sağlamada bilimsel kanıta dayalı dünyada en çok yayılmış psikoterapilerin başında gelmektedir.
Psikodinamik Psikoterapi: Psikanalitik kuramlardan, özellikle de ego psikolojisinden etkilenmiş olan, geniş bir yelpazede danışanın ihtiyaçlarına göre esneklik gösterebilen bir psikoterapi yöntemidir. Hem belirtilerin yatışması hem de içgörü ve farkındalığı hedefleyen bir yöntemdir.
Destekleyici Psikoterapiler: Birçok teknik, yöntem ve psikoterapi modülünü içerir. Temel amaç remisyondur, yani belirtilerin yatışmasıdır. Bu anlamda depresyon ve başka birçok psikiyatrik bozukluk tedavisinde olduğu gibi psiko-farmako-terapi (ilaç tedavisi) ile eşdeğerdir denilirse yanlış olmayacaktır. Psikiyatrik bozuklukların tedavisinde belirtilerin sönmesi (remisyon) iyileşmek (recovery) demek değildir. Bu nedenden dolayıdır ki, ilaç tedavisi veya birçok destekleyici psikoterapi sonrası psikiyatrik bozuklukların nüksetme oranları çok yüksektir.
Psikanaliz (Bireysel veya Grup): Rahatlamaya, belirtileri ortadan kaldırmaya veya belirtilerin sönmesine yönelik bir psikoterapi yöntemi değildir. İçgörü, farkındalık, kişilik yapısının derinlemesine çalışılmasıdır. Psikiyatrik bozukluk olarak karşımıza çıkan fenomenlerin kökten çalışılması halen ancak psikanalitik yöntemlerle mümkün olabilmektedir. Ancak psikanaliz kişi için zor bir çalışma ve yolculuk olduğundan başlama zamanı ve hazır olma durumu kritik bir öneme haizdir. Acele veya özenti ile alınan psikanalize başlama kararları kişi için oldukça travmatik, zorlayıcı olabilir, kişi psikanalizi bırakabilir. Psikanaliz uzun dönemli (yıllara yayılan) bir psikoterapi yöntemidir. Kişinin derin korkuları ve duygulanımları ile yüzleşmesinden ötürü depresif ruh hali veya kaygı doğal ve gerekli yan etkilerdir.
Elektro Konvulsif Terapi (EKT): Çok ağır depresyon durumlarında kullanılır. EKT’nin kullanımında genelde depresyona psikotik öğeler katılmıştır veya hayati tehlike söz konusudur. EKT yöntemi doğru endikasyonda kullanıldığında birçok olguda hayat kurtarıcıdır