PSİKANALİZ
Bu Makaledeki Başlıklar
Psikanaliz, Sigmund Freud tarafından geliştirilen bir psikoterapi yöntemi ve insan zihninin işleyişini ve bu işleyişteki patolojileri anlamaya odaklanan son derece kapsamlı bir ruhsallık kuramıdır. Freud, insan davranışının ve zihinsel süreçlerin büyük bir kısmının bilinçdışı süreçlerden etkilendiğini savunmuştur. Psikanaliz, bilinçdışı düşüncelerin, duyguların ve arzuların farkına varmak ve bunları anlamlandırmak için kullanılan bir terapi yöntemidir.
Psikanaliz, kişinin bilinçdışı içeriklerini anlamlandırarak psikopatolojiyi ve psikolojik rahatsızlıkları tedavi etmeyi amaçlar. Freud, belirli rahatsızlıkların kökeninde çocukluk dönemindeki gerçek ya da düşlemseltravmaların ve bilinçdışı çatışmaların olduğunu öne sürmüştür.
Psikanaliz, Freud’un çağdaşı olup kuramını takip eden psikanalistler kadar sonraki nesil psikanalistler tarafından da geliştirilmiştir. Carl Jung, Alfred Adler ve Melanie Klein, D.W.Winnicott, W. Bion gibi isimler, Freud’un psikanalitik kuramını farklı yönlerde genişletmiş ve değiştirmiştir.
Bugün, psikanaliz hala kullanılan bir tedavi yöntemi olmasına rağmen, psikoloji ve psikoterapi alanında birçok farklı yaklaşım ve yöntemle tanınmaktadır.
Freud’un psikanaliz teorisinde, kişilik üç yapıdan oluşur: id, ego ve süperego. Bu yapılar, “id” (altbenlik), “ego” (benlik) ve “süperego” (üstbenlik) olarak adlandırılır.
İd, insanın doğuştan gelen ve içgüdüsel arzularını temsil eden bir yapıdır. İd, kişinin temel ihtiyaçlarını karşılamak için hemen tatmin arayışında olan bir bölgedir. İd’in amacı, dürtülerin tatminini sağlamaktır ve genellikle haz ilkesi doğrultusunda hareket eder. İd, bilinçdışında yer aldığı için, gerçeklikten uzak ve toplumsal normlardan etkilenmeyen bir yapı olarak düşünülür.
Ego, gerçeklik ilkesine dayalı olarak çalışan ikinci bir yapıdır. Ego, kişinin içgüdüsel arzularını gerçekçi ve toplum tarafından kabul edilebilir yollarla tatmin etmeye çalışır. Ego, id’in talepleriyle gerçek dünya arasında bir denge kurmaya çalışır. Ego, gerçeklikle ilişkili bilinçli düşünme, planlama ve karar verme yeteneklerini temsil eder. İd’in hemen tatmin etme arzularına karşı çıkan ego, daha ertelenmiş ve gerçeklikle uygun bir şekilde tatmin etmeyi tercih eder.
Süperego, kişinin içselleştirdiği toplumsal kuralları ve ahlaki değerleri içeren üçüncü bir yapıdır. Süperego, ahlaki idealleri, vicdani kısıtlamaları ve toplumsal normları içselleştirmiş olan kişiliğin “sığası” olarak düşünülebilir. Süperego, id’in arzularına karşı ahlaki bir denetim uygular ve kişinin davranışlarını toplum tarafından kabul edilebilir standartlara göre değerlendirir. Süperego, toplumsal normlara uyma arzusuyla doludur ve suçluluk veya utanç hissi gibi duygularla tepki verir.
Freud’a göre, kişilik, bu üç yapı arasındaki dinamik etkileşimlerden oluşur. İd, ego ve süperego arasındaki denge, kişiliğin sağlıklı ve dengeli işleyişini sağlamak için önemlidir.
Psikanaliz
Psikanaliz, bireyin nevrotik durumlarını, depresyonunu ve anksiyetesini tedavi etmeyi amaçlar. Sigmund Freud, psikanaliz terapisinde hastalarını bir divana uzanmalarını sağlamış ve onların anılarına, çocukluk deneyimlerine inerek bilinçdışının derinliklerine ulaşmaya çalışmıştır. Bu süreçte seanslardan sonra notlar almış ve kişinin sorunlarının kökenlerini tespit etmeye çalışmıştır. Bu teknik günümüzde hala yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Klasik psikanaliz tekniklerine göre, terapi süreci genellikle haftada 3 ila 5 seans şeklinde yıllar boyunca devam eder. Bunun temel nedeni, bireyin savunma mekanizmasının doğası ve bilinçdışı güçlerin erişilemez olmasıdır. Bu yaklaşıma göre semptomların azaltılması tek başına yeterli değildir, çünkü bu semptomlar bilinçdışında çözülemeyen çatışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkar. Psikanaliz uygulayan analist, birey karşısında tamamen boş bir tuval gibidir ve birey ne tür düşünceleri ifade ederse analist de ona göre çağrışımlar yapar. Bu yöntemde, bireyin geçmiş deneyimleri, çocukluk travmaları ve bilinçaltındaki içsel çatışmalar önemli bir rol oynar. Psikanaliz, bireyin bilinçdışına inerek bu çatışmaları keşfetmesini ve anlamlandırmasını hedefler. Bu süreçte, birey kendi düşüncelerini, duygularını ve rüyalarını serbestçe ifade ederken analist de sessizce dinler ve anlamaya çalışır. Bu derin keşif süreci, bireyin kendini daha iyi anlamasını sağlar ve bilinçdışında köklü değişimlerin gerçekleşmesine yardımcı olabilir.
Psikanaliz, bireyin geçmişe dair anılarına odaklandığı ve bilinçdışı içerikleri keşfettiği için uzun vadeli bir çabadır. Bu süreçte birey, kendisiyle ilgili daha derin bir anlayışa ulaşır ve mevcut sorunlarının altında yatan nedenleri keşfeder. Psikanaliz, insan psikolojisi ve terapi alanında önemli bir yer tutar ve birçok farklı psikoterapi yönteminin temelini oluşturur.
Psikanaliz günümüzde çeşitli alanları kapsayan bir disiplin haline gelmiştir.
Uygulamalı psikanaliz
Sanat, edebiyat ve gerçek yaşam durumlarının incelenmesinde psikanalitik ilkeleri uygulayarak derinlemesine analizler sunar. Bu yaklaşım, sanat eserlerinin ve gerçek dünya olaylarının insan psikolojisi üzerindeki etkisini anlamak ve açıklamak için kullanılır.
Nöro-psikanaliz
ise sinirbilimi psikanalitik konulara uygulayan bir alandır. Rüyalar, bastırmalar ve diğer psikanalitik fenomenlerin sinir sistemiyle ilişkisini araştırır. Bu yaklaşım, beyin aktiviteleri ve sinirsel süreçlerin bilinçdışı düşünceleri, arzuları ve duyguları nasıl etkileyebileceğini anlamaya yönelik çalışmalara odaklanır.
Psikanalitik tedavi
bireylerin bilinçdışı süreçlerini, travmalarını, içsel çatışmalarını ve psikodinamik etkileşimlerini anlamak ve çözmek amacıyla kullanılır. Bu terapi sürecinde, terapist ile birey arasında güvenli bir ortam oluşturulur ve bireyin bilinçdışı içeriklerini keşfetmesi teşvik edilir.
Psikanaliz günümüzde uygulamalı psikanaliz, nöro-psikanaliz ve psikanalitik tedavi gibi alanlarda gelişmiş ve çeşitlenmiştir. Bu disiplin, insan psikolojisinin derinliklerine inerek sanat, edebiyat, gerçek yaşam olayları ve bireysel tedavi süreçlerine odaklanarak insanın iç dünyasını anlamak ve anlatmak için önemli bir araç haline gelmiştir.
Psikanaliz sizi nasıl iyileştirir ve doğru psikanalist nasıl seçilir?
Psikanaliz, insanları iyileştirmek yerine onarmayı hedefleyen bir terapi yöntemidir. Bu terapi yöntemine başlamak istediğinizde, kendinizi uzun bir yolculuğa çıkmaya hazırlamanız gerekecektir. Haftada 3 ila 5 seans arasında değişen, 45-50 dakika süren seanslarla bu yolculuğa adım atarsınız. Ancak unutmayın, psikanaliz süreci zaman zaman zorlu aşamalardan geçirebilir.
Psikanaliz sürecinde, bazen ruhsal daralma ve aşırı sorgulama gibi zihinsel durumlar ortaya çıkabilir ve bu durumlar tamamen normal karşılanır. Zihnin derinliklerinde biriken olumsuzluklar, bu terapiyle birlikte gün yüzüne çıkar. Çünkü temel hedef, bu sorunlardan kurtulmak ve daha net, dengeli bir zihinsel yapıya ulaşmaktır.
İyileşme ve ilerleme sürecinde doğru psikanalisti seçmek son derece önemlidir. Psikanalistin uzmanlık alanları, ilgi ve çalışma alanları, kullandığı yöntemler size uygun olanı belirlemenize yardımcı olur.
Klasik ve Çağdaş Psikanalizin Karşılaştırılması
Klasik psikanaliz, Sigmund Freud’un çalışmalarına dayanır ve psikanalizin temel prensiplerini oluşturur. Freud’un teorileri, bilinçdışı zihinsel süreçlerin ve içgüdülerin insan davranışını etkilediğini savunur. Klasik psikanalizde, bilinçdışı araştırması ve bastırılmış duygu ve düşüncelerin ortaya çıkarılması önemli bir rol oynar. Öznel deneyimler, çocukluk deneyimleri ve rüyalar gibi unsurların analizine dayanır.
Çağdaş psikanaliz ise klasik psikanalizden gelişmiş ve değişmiş bir perspektif sunar. Çağdaş psikanalizde, bilinçdışı düşüncelerin yanı sıra toplumsal etkileşimler, kültürel faktörler ve ilişkilerin önemi vurgulanır. Çağdaş psikanalizde, terapist ve hasta arasındaki ilişkinin doğası, karşılıklı etkileşimler ve dönüşümler üzerinde durulur. Bu yaklaşımda, analizin daha esnek ve daha az dogmatik olması ve farklı terapi tekniklerinin kullanılması da yaygındır.
Klasik psikanalizde, insan doğası genellikle cinsel dürtüler, saldırganlık ve bilinçdışı düşüncelerin yönlendirdiği bir şekilde ele alınır. Freud’a göre, yaşam dürtüleri (eros) ve ölüm dürtüleri (thanatos) insan davranışlarının temel motivasyon kaynaklarıdır. Çağdaş psikanalizde ise toplumsal ve kültürel faktörlerin etkisi vurgulanır ve insan doğası daha çok ilişkiler ve sosyal etkileşimler bağlamında incelenir.
Sigmund Freud Psikanalizin Kurucusu
Freud’a göre insanoğlunun doğuştan getirdiği iki temel kuvvetli eğilim vardır: cinsellik ve saldırganlık. Bu iki temel eğilim insanoğlunun bir toplum içinde uyumlu yaşamasını zorlaştırdığından, cinsellik ve saldırganlık davranışları, ana-baba, öğretmen gibi çocuğun sosyalleşmesinde önemli rol oynayan kişilerce çocukluktan itibaren sürekli baskı altında tutulur ve cezalandırılır. ”Kardeşine vurma!”, ”Yapma! Ayıp!”, ”Çek elini orandan terbiyesiz!’’, ”Oranı buranı gösterme yabancılara, utanmaz!” gibi ifadeler toplumun cezalandırıcı tutumunu temsil eder
Toplum tarafından hoş karşılanmayan cinsel (libidinal) ve sardırgan (agresif) dürtüler ve bunlara bağlanmış duygu ve düşünceler bilinçdışına itilirler, çünkü bunları sürekli bilinçte tutmak bireyde rahatsızlık yaratır. Öte yandan bilinçdışına itilmiş arzuların farkında olmayız, ancak onlar bizim davranışlarımızı etkilemeye devam ederler.
İşte psikanalitik kuramlar, özellikle kişiliği ve davranışı yönlendiren bilinçdışı dürtüleri, bunlara bağlı tasarımları inceler, aynı zamanda kişiliğin nasıl geliştiği ile de ilgilenir. Dil sürçmesi, unutmalar, hatalar ve buna benzer davranışları bilinçdışındaki isteklerin ifadesi olarak kabul ve analiz eder. Freud’un, 50 yıl boyunca duygu ve heyecan bozukluğu olan kişilerin tedavisi sırasında biçim verdiği kuramlar, 24 cildi bulmaktadır. Freud, insan zihnini bir buzdağına benzetmiştir. Suyun üzerinde yer alan ufak kısım bilinçli yaşantıyı; su altındaki çok daha büyük kısımsa bilinçdışını yani düşüncelerimizi ve davranışlarımızı etkileyen etkiler, tutkular ve erişilmez anılar deposunu temsil eder.
Freud’a göre kişilik üç ana sistemden oluşur: İd-ego-süperego. Her sistemin kendi işlevleri vardır, ancak üçü etkileşimde bulunarak davranışı yönetirler.
İd (Altbenlik)
İd, yeni doğan çocukta olan kişiliğin en ilkel kısmıdır; daha sonra ego ve süperego idden gelişir. İd, temel biyolojik dürtülerden oluşur: yeme, içme, artıkları atma, acıdan kaçma ve hazza yönelme ihtiyaçları. Freud, saldırganlığın da temel bir biyolojik dürtü olduğunu söyler.
Ego (Benlik)
Küçük çocuk gerçekliğin taleplerini dikkate almayı öğrendikçe, kişiliğin yeni kısmı olan ego gelişir. Ego gerçeklik ilkesine itaat eder. Uygun çevresel koşullar bulanana dek itkilerin tatmini geciktirilmelidir. Örneğin, ego gerçek dünyayı göz önünde bulundurarak koşullar uygun olana dek cinsel dürtülerin tatminini geciktirir. Ego, idin talepleri, dünya gerçekliği ve süper egonun talepleri arasında aracılık yapar .
Süperego (Üstbenlik)
Kişiliğin üçüncü kısmı olan süperego, çocuğa anne-baba ve başkaları tarafından öğretildiği şekliyle toplumun ahlak kuralları ve değerlerinin içselleştirilmiş temsilidir. Temel olarak bireyin vicdanıdır. Süperego bir hareketin doğru mu yanlış mı olduğuna karar verir. İd haz arar, ego gerçekliği test eder ve süperego ile id arasında uzlaşı sağlar, süperego ise mükemmeliyeti arar.
Ülkemizde Psikanaliz Dernekleri
İstanbul Psikanaliz Derneği (İPD)
Psikanaliz Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Derneği (Psikeİstanbul)
İstanbul Grup Analizi Derneği (İstGA)